Paylaş
İslamiyet’in kalan birinden maksat, imandır. Çünkü iman işin temelidir; o olmayınca hiçbir ibadetin kıymet-i harbiyesi olmaz, olamaz. Zira yine sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam) buyuruyor ki: ‘Müminin niyeti amelinden efdaldir (üstündür).’
Kıyamet yaklaştıkça her bakımdan olumsuzluklar artmakta; melekten üstün olması istenilen insan, hakikatini unutarak, hayvandan da aşağı olabiliyor ve dünyayı kendisine yaşanamaz (zindan) kılıyor.
Allahü Teâla, en üstün mahluk olarak yarattığı insan hakkında şöyle buyurur: ‘Göklerde ve yerdeki her şeyi size amade kıldı, sizin emrinize verdi.’ Başka bir ayet-i Kerime’de de: ‘ O, yerdeki her şeyi sizin için yarattı’ ve ‘Cinleri ve insanları sırf bana ibadet etsinler diye yarattım’ buyurur.
İbadetten maksat; Allahü Teâla’yı tanımak, bilmek ve ‘O’na, ‘O’nun istediği şekilde kulluk etmek; ‘O’nun emirlerini üstün bilip hürmet etmek ve ‘O’nun mahlukatına karşı şefkat ve merhametli olmaktır.
Cenab-ı Hak, Hz. Musa’ya (aleyhisselam) indirdiği Tevrat’ta şöyle buyurur: ‘ Seni kendim için, eşyayı da senin için yarattım. Benden dolayı yarattığım şeyi eşyaya kurban etme!’
Yani Allah’ı unutup eşyanın emrine girme; Allah’tan başka Rab edinme!
İşte günümüz insanı ne çekiyorsa bu ilahi emre uymadığı için ve Allah’dan başka ‘rab’lar edindiği ve onların emrine girdiği için çekiyor.
Zira Allah’ın emrine uyup ‘O’nun emirleri doğrultusunda koşsaydı; Allah da her şeyi onun peşinden koşturacaktı. O, Allah’ı unutup eşyanın peşinden koşunca, Allah da onu eşyanın peşinden koşturdu.
Koş koşabildiğin kadar; sonu ölümle biten dünyada, tüm bu koşuşturmaların sonunda elde ne kalır ki? Kabirlere elleri boş gidildiğine göre; hiç kalır. Peki, hiç uğruna bir ömür ve çok daha önemlisi sonsuzluk (ahiret hayatı) feda edilir mi?
Peşinden koştuğu eşya ise onun zararını ve huzursuzluğunu artırdı ve ona gerçeğini unutturdu. Doğruyla yanlışı birbirine karıştırdı; kim sevilir kim sevilmez bilmedi, bilemedi.
Halbuki kendini ve Rabbini bilse; niçin yaratıldığının farkına varacak ve her iki âlemde de mutluluğa erişecektir.
Nitekim Cenab-ı Hakk, kullarına karşı son derece merhametli ve affedicidir; kendisine bir karış yaklaşana bir kulaç yaklaşandır.
Muhyiddin İbnü’l-Arabi Hazretlerinin açıkladığı bir sırla, bayram yazımızı sonlandıralım:
‘Allahü Teâlâ’nın kulları hakkında belirlediği cömertliğe bakar mısınız: İyilik on ile yedi yüz katıyla ödüllendirilecektir, günah ise benzeriyle. Günahın fiili, günah olduğuna inanmanın karşısında direnemez. Benim kullarım, her şeyi kuşatan rahmetimden nasıl ümit keser? Ben ise kullarımın zannına göreyim. Öyleyse benim hakkımda iyi zanda bulunsunlar!’
Bundan dolayı da buyurulmuş ki: ‘İman var, ne yok; iman yok, ne var?’
Paylaş