Fikri iktidar

Cumhurbaşkanı Erdoğan, üniversite açılışında yaptığı konuşmada 18 yıllık iktidarlarında hemen her alanda büyük başarılara imza attıklarını, ancak özellikle milli eğitimin içeriğinin konusunda aynı başarıdan söz edilemeyeceğini üzüntüyle belirtti.

Haberin Devamı

Siyasi partiler tek başlarına iktidar olsalar bile, bu durum onların muktedir olmaları anlamına gelmiyor. Muktedir olabilmenin yegâne şartı ise fikri iktidarı temellendirmektir.

Siz kâşaneler, görkemli binalar, yollar-köprüler, tesisler, fabrikalar, tersaneler, otomobiller, uçaklar, trenler, okullar vb yapabilirsiniz; tüm bunlar göz kamaştırıcı da olabilir lakin bunları, insanla (insanın kalıbıyla değil) bezeyemezseniz, boşuna emek çekmişsiniz demektir.

Bakınız, yalnız iki bakanlığın isminde ‘milli’ kelimesi var: Milli Eğitim ve Milli Savunma bakanlıkları. Milli kelimeleri iş olsun diye oraya konmadı.

Şu halde, Cumhurbaşkanı’nın da yakınması bu ‘milli’ kelimesinin içinin doldurulamamasından kaynaklanıyor.

Evet, ülkeyi maddi planda kalkındırdık; yani zahirimizi, dış görünümümüzü mamur eyledik. Peki ya içimizi, beynimizi, ruhumuzu, kalbimizi milliliğin gereği olan özelliklerle, hasletlerle bezeyip donatabildik mi?

Hayır.

Haberin Devamı

Dışımız mamur lakin içimiz harap. Bakınız, biz dün de Batı’yla savaşıyorduk, bugün de Batı’yla savaşıyoruz ve belli ki bu savaş kıyamete kadar sürecek. Bunun da sebebi bizden kaynaklanmıyor; Batı bizi Müslüman olduğumuz için insan olarak görmüyor ve bundan dolayı da bize uygulayacakları baskı, işkence ve envai çeşit ölümler onların medeniyeti(!) için bir noksanlık sayılmıyor.

Daha dün Avrupa’nın göbeğinde Boşnaklara yaptıklarına bakın!

Tüm Avrupa’nın dün olduğu gibi bugün de bize yapmakta olduklarına bakın!

Peki biz ne yaptık? Batı Batı diye yırtınırken Batı’dan bize gerekli olanları mı aldık, yoksa kör bir taklitçilikle Batı’nın kusmuğunda mı boğulduk?

Bugünkü makalemde yalnızca bir örnek vermekle yetineceğim. Sadece bu bir örnek bile, milli eğitimimizin bizden nasıl koparıldığının ve yetişecek nesillerimizin nasıl onun bunun elinde heder edileceğinin resmidir.

27 Aralık 1949 tarihinde Türkiye ile ABD hükümetleri arasında eğitim komisyonu kurulması hakkında anlaşma imzalanır. İsmet İnönü’nün imzaladığı bu anlaşmanın 5. Maddesi şu şekildedir: “Komisyon, 4’ü TC, 4’ü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden kurulu olacaktır. Bunlara ek olarak, Türkiye’deki ABD’nin diplomatik heyetinin başı (ABD büyükelçisi) komisyonun fahri başkanı olacaktır. Komisyonda oyların eşit olması durumunda kesin oyu misyon şefi (ABD Büyükelçisi) verecektir.”

Haberin Devamı

Görüldüğü üzere Türk milli(!) eğitim sistemi, ABD büyükelçisinin yönlendirmesine, daha açık ifadesiyle ‘gâvur’un keyfine terk edilmiştir. Eğitimle alakalı bir komisyon kuruyorsun ve bu komisyonda Türklerin sözü geçmeyecek ve üstelik buradan çıkacak kararlar ‘milli’ olacak öyle mi?

Bizim içeriden kendimize yaptığımız kötülüğü, dışarıdan hiçbir düşman yapmamış, yapamamıştır.

Demek ki bizim milli eğitimimiz, FETÖ’den önce de CIA’e bağlıymış.

Merhum Ahmet Arvasi, “Bize dayatılan asimilasyon baskı ve zulümleri, dünyanın her hangi başka bir milletine dayatılsaydı o milletin esamisi okunmaz, tarihten silinip giderdi” derdi. Şimdi sorarım size: Eğitimini düşmana (evet, yanlış okumadınız, DÜŞMANA) teslim eden bir millet bağımsız olabilir mi?

Haberin Devamı

FETÖ’den sonra da ABD düşmanlığını anlamayanlara veya anlamak istemeyenlere söylenecek tek şey, “Çekiver kuyruğunu gitsin!” demekten ibarettir.

Kuzuyu kurda teslim eden ve kurttan merhamet dilenen bir eğitim anlayışıyla bugünlere gelebildiğimize şükredelim ve geçmişe kalın bir çizgi çizip sadece ibret alalım ve geleceğe bakalım.

Olan oldu, bundan sonrası için ne yapmalıyız? Nasıl yapmalıyız?

Ve gece gündüz uyumadan bunun seferberliğini başlatmalıyız!

Yazarın Tüm Yazıları