Paylaş
Sokağa çıkanlar da bin bir dikkat ve itina ile belirli önlemleri almak zorunda.
Gökdelenleriyle ünlü şehirler adeta hayalet şehirleri andırıyor, tüm dünya üzerinde kıyametin provası yapılıyor gibi bir hava var.
Başta dünyanın süper gücü ABD’de ölüm kol geziyor, hastalara yetebilecek ne hastane, ne de cesetlere morg bulunabiliyor.
Daha dünün göz kamaştıran New York şehrinde soğutmalı TIR kasaları insan cesetlerine ev sahipliği yapıyor.
Dünya üzerindeki tüm devlet ve toplumlar, dehşetle yayılan bu musibetten payına düşeni fazlasıyla alacak ve bu halin yansımalarını iliklerine kadar hissedecektir.
Bunların başında ise krizin yaşanacağı, insanoğlunun canıyla direkt ilgisi bulunan ekonomi alanı geliyor.
Ocak kızışıp yeni bir başlangıç yapılacaksa bu da insanoğlunun başa dönmesi, yani aç kalmaması için tarıma yönelmesidir.
Yalnız sanayi diyenler ve sanayinin enva-ı çeşidinde baş döndürenler ve uzayı keşfedenler bile gün gelecek tarımın kıymetini bilecekler. Zira yaşayabilmek için bir avuç buğdaya muhtaç olacaklar.
O gün ne uçak, ne silah, ne petrokimya, ne bilişim, ne gemi vb sanayi ve teknolojilerinin bir kıymeti harbiyesi olmayacaktır. Tıpkı korona pandemisinde olmadığı gibi...
Tam dünyanın hali pür melali bu iken bir kısım aklı evveller ve daha açık ifadesiyle müptezel muhalifler, dünyanın bu kaotik ortamını bile canlarına minnet bilip her şeyin mahvolmasını arzulamaktalar.
Onlara göre ölümler artsın, öyle ki sağlık sistemi çöksün ve sokaklar cesetlerden geçilemez olsun. Ekonomi iflas etsin, tedarik zinciri çöksün ve insanlar açlıktan kırılsın.
Böylece insanlar ayaklansın ve hükümet devrilsin.
Ülkemizdeki bir kısım müptezellerin Erdoğan düşmanlığı akıllarını böylesine örtmüş ve kendilerini tek kelime ile zıvanadan çıkarmıştır.
Vaktiyle işaret edildiği gibi “Bizdeki muhalefet, iktidarı düşürmek şartıyla vatanın düşmesine razıdır!”
Millet can derdine düşmüşken bu virüsün ekonomide yapacağı tahribatı diline dolayan Ali Babacan da düne kadar Erdoğan’ın kılıcını sallamaktan yorulmuş olacak ki “işsizlik rakamlarının geleceği boyutunu açıklamaktan korkuyormuş.”
Bunları söyleyen, yazan ve çizen felaket tellallarının önerileri ise IMF’ye kucak açmak!
Böylece Türkiye’yi yeniden vesayet odaklarına uşak edip onların uydusu haline getirmek.
Türkiye’yi Erdoğan’ın yerli ve milli hükümeti yerine, IMF’nin üçüncü sınıf bir memuru idare etsin!
TBMM, o üçüncü sınıf memurun direktifleri doğrultusunda kanunlar çıkarsın!
Türkiye’yi sosyal, siyasal ve ekonomik olarak ipotek altına alsın!
IMF reçeteleri sonucunda biz gecelik faizleri yüzde 7500 olarak gördük (2001 yılının şubat ayı).
Ne yani, sil baştan yapıp aynı kapıya mı çıkalım?
Paylaş