Paylaş
Bu konuda hâlâ siyasiler suçlanıyor; şu siyasi şu kadar yardım yaptı, şu siyasi ise daha çok yaptı, şu siyasi de ülkenin kadrolarını onlara teslim etti, şu şu siyasiler onlarla beraber yürüdü vb.
Biliyor musunuz, bunların hepsi boş laf; bizi cambaza baktırmaktan başka bir mana ifade etmiyor.
Zira FETÖ, 1960’lı yıllardan başlayarak, hücre faaliyetleri ile her alana (asker ve sivil) nüfuz ederek, bürokrasiyi zaten ele geçirmişti. Bunu da her alanda kadrolar yetiştirerek başarmışlardı.
Gelen iktidarlara ise, zaten YETİŞTİRİLMİŞ ve HAZIR KITALAR halinde bekleyen kişileri atamak kalıyordu. Dikkat ediniz, o vakitler 12 bin hâkim ve savcının 5-6 bini bunlardandı. Ne denli organize olmuş bir çete olduğunu görüyor musunuz?
Hemen her kurum ve kuruluşun köşe başlarını (özellikle İstihbarat ve insan kaynakları şubeleri) tutmuşlar, kuş uçurtmuyorlardı. Bunların hepsinin sicilleri dört dörtlük yani terfi etmemeleri için hiçbir sebep yok! (sicil amirleri de kendileri!)
En ufak bir araştırmada veya soruşturmada, araştıran veya soruşturanların başına gelmeyen kalmıyor. Daha da önemlisi ‘Hikmet-i devlet’ denilerek (Bunlar sözde derin devletin himayesinde ya) üzerlerine gidilemiyordu.
Siyasetçi, bürokratın verdiği bilgiye ve önüne konan dosyaya göre atama yapar.
Süleyman Demirel’e, “Neden karşı koymayıp ikide bir şapkanı kapıp gidiyorsun?” dediklerinde: “Bana darbe yapan ordu, bizim ordumuz. Benim ona karşı koyabilecek başka bir ordum mu var ki, karşı koyabileyim?” derdi.
Bu cümleye dikkatinizi çekerim; ülkenin başbakanına darbe yapan, sözde, o başbakana bağlı ordu; o ordu ki gerçekte en büyük siyasi parti ve her daim, muktedir olarak yegane iktidar.. Ve bunun adı, parlamenter demokratik sistem öyle mi?
Ve A’dan Z’ye şu muhalefet partilerine bakar mısınız; hepsi birden, koro halinde adeta şu ‘püsküllü bela-vesayet’ olan sözde demokrasinin özlemi içindeler.
Yine bakınız; siyasilerin hiçbir dahli bulunmayan askeri okullara, 1980’li yıllardan beri FETÖ’cüler öğrenci alıp yetiştirdi. Erdoğan’ın yönettiği Türkiye’de bunlar, çoktan general rütbesine ulaşmıştı.
Zaten Erdoğan’a karşı darbeye yeltenenler de onlardı. Malum, sözde parlamenter sistemde, askerlerin atanmasında, başbakanlar yalnızca ‘NOTER’lik görevi ifa ederlerdi.
Tekrar tekrar belirtmeliyiz ki gelip geçen tüm siyasiler, iç yüzlerini bilmedikleri, hatta yanlış bildikleri, sivil ve askeri kadroları önlerinde buldular. Bu kadrolar, son elli yıl boyunca, içimizdeki genç ve pırıltılı beyinlerimiz devşirilerek yetiştirildi.
Devletin elinde olmayan kadrolar ( ve hatta devletine ihanet içinde olan) FETÖ’nün elinde vardı! Öyle ya, kimin elinde, binlerce 1., 2., 3., 4. sınıf Emniyet müdürü vardı? Kimin elinde binlerce, yetişmiş ve on-on beş yıl devletin hizmetinde bulunmuş hâkim ve savcı vardı? Kimin elinde general rütbesine kadar ulaşan subay ordusu vardı?
Tüm bunları yetiştiren, yetiştirilmesine göz yuman ve hazır hale getiren ABD ve içimizdeki sözde derin devlet yetkilileri suçlanmıyor lakin kendilerini hiçbir bilgi verilmeyen (verilse de tam aksi istikamette verilen) siyasetçiler suçlanıyor.
Bu bakış, ağaca baktırıp ormanı kaybettiren bakıştır; elli senedir kaybettirdiler, yetmedi mi?
Birilerine yetmedi ki bu kez aynı oyun siyasi partiler üzerinden oynanıyor ve ana muhalefet partisinin başı bir kaset kumpasıyla değiştiriliyor, MHP ortadan ikiye bölünüyor, Ak Parti’den kopan, nefislerinin esiri, kindarlara küsurat partileri kurduruluyor.
Bütün bunlar el ele, kol kola ABD ile ve FETÖ’cülerle ve hatta bölücü partiyle yürüyebiliyor.
Nereye diye sormayın; tek istikamet, kıyamet!
Paylaş