Paylaş
Daha açık ifadesiyle, bu durumu yine kendileri dillendirmişti: “Türkiye’de asker, liderlik rolünü üstlenmedi!” (ABD askerlerinin Türkiye’de konuşlanmasına imkân veren tezkerenin TBMM’deki reddi ve buna askerin sessiz kalması üzerine söylenen söz.)
Yani Türk askerinin, ABD’nin gözündeki konumu ve işlevi, hükümetlerin ve TBMM’nin üzerindedir. Peki, bu yaklaşım tarzı demokratik midir? Bu yaklaşım tarzının sergilendiği ülkede, gerçek demokrasi vardır diyebilir miyiz?
1980’de ‘Bizim çocuklar başardı!’ diyen ABD, Kenan Evren yönetimindeki cuntayı işbaşına getirmişti. İşbaşına getirilen cunta yönetimine yaptırılan ilk icraat, hiçbir karşılık almadan Yunanistan’ın NATO’ya, yeniden alınmasına evet denilmesidir.
O gün bugündür, Yunanistan’ın, Türkiye için neler yaptığı ve yapmakta olduğu ortadadır.
ABD’nin, Türkiye sayesinde NATO üyesi olan Yunanistan’ı ne hale getirdiği de izahtan varestedir.
Bazı aklı evvellerin mevcut iktidarları karalarken, mevcut iktidarların eskiden kalma hangi pislikleri temizlemek için uğraştıklarını da görmeleri lazımdır.
Burnumuzun dibindeki Karaağaç dahil birçok adada ve Yunanistan’ın her tarafında ABD üsleri kuruldu, gayri askeri statüdeki Yunan adaları silahlandırıldı. Türkiye aleyhindeki tüm bu olumsuzlukların temelinde Kenan Evren ve ekibinin aymazlığı yatıyor.
Türkiye’mizde, ağır aksak da olsa bir asrı aşkın demokrasi tecrübesi var.
Evet; demokrasimiz vesayet altındaydı, üst üste darbelerle yaralı ve bereliydi. Mahut demokrasimizde atanmışlar hancı, seçilmişler yolcu olarak görülüyordu.
Kısaca, bizim demokrasi piramidimiz adeta tersine çevrilmişti. En üstte ve amir konumunda olması gereken halk en alttaydı ve o halkın talep ve beklentileri dikkate alınmazdı. Halkın seçtiklerine itibar edilmezdi.
Cumhur İttifakı, demokrasi adına sergilenen tüm bu kepazeliklere son verdi ve demokrasi adına her kurumu yerli yerine oturtmak için ilk adımı attı. Türkiye başkanlık sistemine geçti, öyle akşamdan sabaha her kurum ve kuruluşun yerli yerine oturtulmasını beklemek safdillik olur.
Diğer bir ifadeyle: Demokrasi adına, halka rağmen değil halk için atılan ilk adımda, ilk düğme ilk defa doğru iliklendi.
Muhalefet, mevcut sistemin tüm kurum ve kuruluşlarıyla demokratik yapıya kavuşturulması için iktidara yol göstereceğine, aksayan tarafları tenkit edip nasıl olması gerektiğine vurgu yapacağına, reel politikten ırak, hayali bir yolu seçti.
Kendilerinin de ne olduğunu bilmedikleri ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ diye bir şey tutturdular. Bu ifadeyi kullanırlarken bile, sirkatin söylüyorlar ve millete reva gördükleri önceki garabet sistemin, zayıf-temelsiz ve aldatmaca olduğunu da itiraf etmiş oluyorlar.
Zira mahut parlamenter sistemde davul, siyasetçilerin boynunda, tokmak ise vesayet odaklarının elindeydi. Elindeydi ki, bu odaklar; hükümetlerden ve parlamentodan habersiz olarak, Türkiye’nin tüm kurum ve kuruluşlarını FETÖ’ye (CIA) teslim ettiler.
Birileri, bilerek veya bilmeyerek FETÖ’ye –ki, o vakitler cemaat olarak biliniyordu- yardım konusunda (şu az yaptı, şu çok yaptı diye) hükümetleri ve siyasileri suçluyor.
Halbuki bu olaydaki suçlular belli; F. Gülen’i vaktiyle derin devletin içine alıp onu meşru gösterip önünü her bakımdan açanlardır. Yani dışarıdaki vesayet odaklarıyla(CIA-MOSSAD vb.) iş tutan içimizdeki işbirlikçilerdir.
Bunları da şimdilik, şu kadarıyla açıklamakla yetinelim: Çok ünlü bir işadamı (Türkiye’nin devi), MİT Müsteşarı Fuat Doğu, CHP eski Genel Sekreteri Kasım Gülek, DİB Yardımcısı Yaşar Tunagür.
Eğri oturup doğru konuşmaya devam edeceğiz.
Paylaş