Paylaş
Evet, önceki siyasetçiler de birbirleriyle kavgalıydı lakin onların kavgaları şahıs temelli değildi. Her birisi, ama hayır ama şer birer dava adamıydı ve davalarının kavgalarını veriyorlardı.
Beğenirsiniz beğenmezsiniz eski siyasetçiler, dünya görüşleri ne olursa olsun, hemen hepsinin bir kimliği (sağda veya solda), karizması vardı. Memleketlerinde birçok bakımdan öne çıkmış ve kendilerine gıpta ile bakılan kişilerdi.
Her birinin ağırlığı vardı, birbirleriyle olan münakaşaları bile belirli bir seviyede olurdu.
Şahsi saygınlıkları, siyasetlerine de yansımıştı.
Esas itibarıyla, Türk siyasetini çığırından çıkaran şey darbeler olmuştur. Her bir darbede, siyaset örselenmiş, siyasetçiler aşağılanmış, itibarsızlaştırılmış ve toplumun gözünden düşürülmüştür.
Bu yüzden, günümüzde çok kişiden ‘Siyasetten nefret ederim’ diye duyarsınız.
Memleket ve millet sevdalısı ışıltılı beyinler, bundan dolayı siyasete soğuk bakmış ve meydan yeri malum tiplere kalmıştır.
Her on yılda bir normal siyasetin önü kesilince ve üstüne üstlük vatan ve millet sevdalısı siyasetçiler, istiskal edilip görevden el çektirilince ve kendilerine darağaçları ve zindanlar reva görülünce; siyaset olanca mehabetini (görkemlilik) ve cazibesini yitirmiş ve kendi içinden, tek kelime ile ifade edelim, adeta kadük (değerini yitirmiş) olmuştur.
Özetle söylenecek olursa, en kıymetli hizmet mekanizmasını tu-kaka ederek en değersiz hale getirmişiz.
Kifayetsiz muhterisler yüzünden günümüz siyaseti öyle bir hal aldı ki artık yalanın, iftiranın, hakaretin, şantajın, tehdidin ve hatta en galiz küfrün bini bir para!
Adam bir iftira atıyor, yalan üstüne yalan söylüyor, küfrediyor ve bunu sosyal medya denilen olguyla, anında dünyanın dört bir yanına yayıyor.
Muhatabı onun doğrusunu yineleyinceye ve kendini savununcaya kadar, yalan yedi kez dünyanın etrafına dönmüş oluyor.
İletişimdeki baş döndürücü hız, bu denli aşağılık tiplerin sönmeyen mumu oldu!
Mahut kişilerin ölçüsü yoktur, pervası da yoktur; yalanını yüzüne vursan ve hatta yüzüne tükürsen yağmur yağıyor sanır! En ufak bir hicap (utanma) duymaz, yüzü kızarmaz.
Zira günümüz siyasi yalancılarının büyük çoğunluğu, sahiplerinin sesleri olup dışarıdaki ağababalarının emrinde iş görürler. Ne kadar çok para verirsen, o kadar büyük yalan söyler ve o kadar büyük iftira atarlar.
Yalan makinesi gibi çalışan bir siyasetçinin hızına hiçbir doğru siyasetçi yetişip cevap veremez.
Bu durumun tipik örneği, batı ile doğunun sentezinde ortaya çıkar; zalim batı, yalan propaganda ile algı oluşturur; mazlum doğu ise, kısık sesi ile derdini kimselere duyuramaz. Dolayısıyla ‘Batı, yalanların üzerinde yaşar; Doğu, hakikatin üzerinde uyur’ diye boşuna dememişler.
Günümüz siyasetinde de öyle. Yalancı bin bir çeşit dalavereliyle algı oluştururken, doğru siyasetçiler de gerçeklerin üzerinde uyumayı yeğliyorlar.
Ne demişler; namuslular da namussuzlar kadar cüretkâr, cesur olmazlarsa yandı gülüm keten helva!
Terörde, çukur eylemlerinden sonra siyasette de çukur seviyesizliğiyle tanıştık.
Kim mi bunlar? İnanın benden çok daha iyi sizler biliyorsunuz; üstelik siyasette olduğu kadar bizim medya sektöründe de varlar! Zaten, emme-basma tulumba şeklinde birlikte çalışıyorlar!
Bu denli pespayelerin adını verip yazımı kirletmeye niyetim yok!
Şu kadarını söyleyeyim, bu tipler ufak bir menfaat için ülkelerini satmaya hazırdır.
Ve maalesef bu tiplerin bolluğu bizim coğrafyamızın kaderidir.
Vah benim memleketim!
Paylaş