Paylaş
Şairler ne güzel terennüm etmişler: “Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber/Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?” (N. Fazıl)
“Ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm. Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm?” (E. Bayazıt)
“Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.” (Y. K. Beyatlı)
Burhan Hoca’yla gençlik yıllarımızdan beri dava arkadaşıydık. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde çileli bir hayatı oldu. Her Anadolu çocuğu gibi o da garipti.
Derslerinde çok başarılı olmasına rağmen karşıt görüşlü hocalarının hışmına uğradı. Dünya görüşünden taviz vermeden onlara direndi. Söke söke doktorasını yaptı, doçent ve profesör oldu.
Ömrü Türkiye’nin siyasi sistemi üzerine düşünmekle geçti. Başkanlık sistemini savunan ve onun nasıl olması gerektiğine kafa yoran ilk akademisyendi.
Başkanlık sistemini ve gerekliliğini bıkmadan usanmadan anlattı, yazıp çizdi.
Aktif siyasi hayata AK Parti kurucuları arasına girerek atıldı. Dört dönem (22, 23, 24, 26) İstanbul milletvekilliği yaptı. (23. dönemde birlikte olduk)
Anayasa Komisyonu Başkanlığı görevini büyük bir dikkat ve özveriyle sürdürdü.
Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu anayasa değişikliklerinin her safhasında beyin patlatırcasına çalıştı. Genel Kurul’da da aynı şekilde, hep birlikte sabahlara kadar çalışarak mahut değişiklikleri gerçekleştirdik.
Burhan Hoca, bunların gerçekleştirilmesinde gece gündüz çalışmakla yetinmiyor; kanal kanal televizyonları dolaşarak, bu değişiklikleri ve gerekliliğini bıkmadan usanmadan anlatıyordu.
En ters soruları bile sabırla karşılıyor ve herkesin anlayabileceği şekilde onları cevaplıyordu.
Sonuçta hocanın gözleri açık gitmedi, ömrünü verdiği sistem değişikliği gerçekleşmişti.
Burhan Hoca, Allah’a ve ahiret gününe inanan samimi bir Müslümandı.
Dünyanın geçici bir hayalhane olduğunu bilir ve elinden geldiğince herkese iyilik yapmaya çalışırdı.
Hoca son zamanlarında hiç hak etmediği bir iftiraya uğradı. Hoca’nın akçeli işlere bulaştığı iddia edildi. Hoca’yı yakından tanıyan birisi olarak ifade etmeliyim ki ak sütün içinde leke olur ama Hoca’da asla!
Hoca, düzen değişikliğini anlatabildi ve bunun gerçekleştiğini gördü lakin uğradığı bu alçakça iftiraya kurban gitti. Çünkü bizde hukuk sitemi tersinden işliyor: İftirayı atandan iddiasının ispatı istenmiyor; iftiraya uğrayanın inkârı yeterli görülmüyor, suçsuz olduğunun ispatı kendisinden isteniyor. Sonuçta atılan iftiranın izi kalıyor.
Şimdi Hoca, onların hepsini (iftirayı atanları ve onları yazıp çizip söyleyen ve Hoca’yı suçlayan) Mahkeme-i Kübra’da bekliyor!
Sevgili Hocam, bu alçak dünyanın yükü omuzlarından düştü. Sevdiklerine kavuştun.
Nur içinde yat!
Paylaş