Paylaş
Bu yetmemiş, batının kanunlarını da almışız. Bize, şeklen dışarıdan bakan bizi batılı görüyor.
Bu durumdan kimse şikâyetçi olmadı; hemen herkes işine gücüne bakıp hayatına devam etti, ediyor.
Artık biz de tıpkı batılı ülkeler gibi, seçim yapacak, halkın seçtikleri eliyle idare edilecektik. Seçtiklerimizin idaresini beğenmezsek, bir sonraki seçimle onları değiştirmek elimizde olacaktı.
Buraya kadar her şey güzeldi ve kimsenin bir şey diyeceği olmazdı.
Olmadı da...
Yalnız, hesaplamadığımız bir husus vardı ki, bu durum bizi batılı toplumlardan ayırıyordu.
Batılı toplumlar demokrasi mücadelesini vererek elde etmişlerdi. Biz ise, toplumsal olarak böyle bir talepte bulunmadık; yeni bu yönetim tarzı bize tepeden (yöneticilerimiz marifetiyle) getirildi.
Demokrasi, batılı toplumların kendi talepleri olduğu için, bunu sindirmeleri kolay oldu.
Halk için demokrasiye, halk ne diyebilirdi ki?
Bizde ise, halka rağmen bir demokrasi yerleştirilmeye çalışıldı. Bunun da sebebi, millete ve milletin seçtiklerine olan güvensizlikti.
Millete ve milletin seçtiklerine güvenmeyenler, asılları dışarıda olan ve onların içerideki vesayet odaklarıydı. Vesayet odakları, millete ve milletin seçtiği iktidarlara (!) adeta şöyle diyorlardı:
“Sizlerin böyle bir beklentisi ve bu uğurda en ufak bir mücadelesi yok iken, demokrasiyi size getiren bizleriz. Biz nasıl bir demokrasi uygulamak istiyorsak, öyle idare edileceksiniz. Sizin en iyi haliniz, bizim peşimizden gelmenizdir. Siz, hep ikinci kalmaya mahkumsunuz. Asla bizim gibi, birinci sınıf olamazsınız.”
Vesayetin derdi mi nedir?
Vesayetin derdi; sen asla kendin olma, kendine yetme ve hep bana muhtaç olarak yaşa!
İşte bundan dolayıdır ki batı demokrasilerinde ‘darbe’ akla bile gelmezken, bizde, her on yılda bir darbe yapılıp, halkın seçtiği iktidarlar alaşağı edilmiştir.
Darbe, gerçekte demokrasiye yapılabilecek en büyük ihanettir ve en ağır cezayı gerektirir.
Bizdeki demokrasinin şekline ve şemailine bakın ki, darbeciler, demokrasi havarisi görülmüş ve hemen hepsi kahraman addedilmiştir.
Demokrasi katilleri, bizim halkımıza demokrasi kahramanları olarak takdim edilmiştir.
Delinin zoruna bakar mısınız: 27 Mayıs 1960’da halkın seçtiği iktidarı, silah zoruyla alaşağı ediyorlar ve adına ‘Hürriyet ve Anayasa Bayramı’ deyip, bunu millete dayattılar.
Hürriyeti gaspın adı, ‘Bayram’ oldu iyi mi?
Aynı darbeci zihniyet, 12 Eylül 1980 yılında da aynı demokrasi cinayetini işledi ve bu kez; 20 yıl önce ‘bayram’ dediği anayasayı, tu-kaka edip ortadan kaldırdı.
Görüldüğü üzere; iç ve dış vesayet odakları el ele verip, kendileri söyleyip kendileri oynuyor.
Ve utanmadan da adına demokrasi diyorlar.
Onlar, bunu bize yakıştırıyorlar da bize ne oluyor?
Paylaş