Paylaş
Özal öncesi Türkiye’deki demokrasi vesayetle hastalıklıydı; Menderes de Demirel de bu hastalıklı yapıyla mücadele etmek istedi lakin bunun bedelini biri canıyla, diğeri sürekli iktidardan alaşağı edilmekle ödedi.
Özal’ın bu iki mücadeleci liderden farkı, onlara bir adım attırılmazken Özal’ın biraz olsun mesafe kaydedebilmesidir. Onlar vesayet burcundan tek tuğla dahi sökemezken Özal, o burcu temellerinden sarstı.
Bir bakıma, gelecekte vesayeti yıkacak liderin önünü açtı.
Özal mühendisti; yaptığı görevler itibariyle özel sektörü de devleti de yakından biliyordu.
Hem sivil ve hem de askeri yönetimlerde, devletin en etkili makamlarında bulunmuştu.
Vesayetle mücadeleye temelden girişti; 141, 142 ve 163. maddeleri kaldırarak düşünce ve fikir hürriyeti ile inanç hürriyetinin önündeki engelleri kaldırdı. Bu denli engellerin kaldırılmasının ne manaya geldiğini bu günkü nesiller bilmez, bilemez.
Şu kadarını söyleyelim: düşüncenin ve onu ifade etmenin suç olduğu bu ülkede düşünen adamın heykelini tımarhaneye, kendisini hapishaneye koyuyorlardı (Nâzım Hikmet).
Düşünen adam heykelinin akıl hastanesi bahçesine dikildiği bir ülkeden düşünür çıkar mı?
Sadece bu mu? Maddi olarak, ekonomik yönden de Türk insanı cendereye sıkıştırılmıştı. Türkiye dünyadan, dünya ticaretinden soyutlanmış, kendi içine hapsedilmiş, dünyadan, dünyadaki gelişmelerden habersiz büyük bir köydü.
Cebinde bir dolar bulundurmak, eroin bulundurmaktan daha büyük suçtu. Döviz, anka kuşuydu ve ancak Merkez Bankası’nda bulunurdu. Onun da miktarını Avrupa’da çalışan Türk işçilerinin getirdikleri dövizler belirlerdi!
Yurtdışına çıkmak uzaya gitmek gibiydi, gitseniz bile Merkez Bankası’ndan alabileceğiniz 200 dolarla gidebilirdiniz.
Bugün gelinen noktada iş insanlarımız, içeride ve dışarıda milyon dolarlarla iş çevirebiliyorlarsa, bunu Özal’a borçlular. Zira Özal, ekonomiyi devletçilikten serbest piyasa ekonomisine geçirerek Türkiye’nin kapalı olan ufkunu açıtı ve bu günlere taşıdı.
Yavuz Donat abimiz, Cuma günkü yazısında yazdı: “6 Kasım 1983... Anavatan Partisi tek başına iktidar... Turgut Özal Başbakan. 1987’ye kadar... Dört yıl boyunca... Başbakan Özal, devlet protokolünün 7’nci sırasında yürütüldü. İlk beş sırada... Milli Güvenlik Konseyi üyesi, darbeci beş komutan. 6’ncı sırada TBMM Başkanı. 7’nci sırada Başbakan.”
Sabretti, sabrederken de gereğini yapmaktan geri durmadı. Vesayetle statükoya hapsolmuş askeriyeyi ‘titretip kendine döndürmek’ için şortla denetledi.
Özal, kendisini Türkiye’nin kalkınmasına adamıştı. En büyük engelin ‘Kürt meselesi’ olduğunu görüyor, bunu çözmek için de yoğun gayret sarf ediyordu.
Aynı niyet ve gayretle çalışan Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis Paşa’yı bu yüzden öldürdüklerini görmesine rağmen inandığı yolda şaşmadan yürüdü.
Kongre salonunda suikasta uğradı; kurşun önündeki mikrofona ve eline isabet etti. Yirmi yıla mahkûm olan suikastçısını 4. yılında affetti.
Lakin Türk-Kürt barışını ve kardeşliğini istemeyenler, kendisini affetmedi.
Özal’ı zehirlediler; naaşında yapılan otopsiyle zehir tespit edilmesine rağmen failler bulunamadı.
Vesayeti çatlatan, Türk insanının ayaklarındaki prangaları kıran, Türkiye’yi dünyaya açan ve çağ atlatan büyük lider, mekânın cennet olsun, nur içinde yat!
Paylaş