Paylaş
Her ne kadar bize unutturulmuş olsa da Ani’nin Türk tarihinde önemli bir yeri var. Ani tarihi kenti, Kars’tan 42 kilometre uzakta gerçek bir tarihi hazine. İpek Yolu’nun üzerinde yer alan ve Anadolu platosunun giriş kapısında, Ermeniler tarafından 10. yüzyılda kurulan Ani, bölgenin en büyük, en zengin ve en stratejik kenti olarak tarihe geçmiş.
11. yüzyılda nüfusu 100 bine ulaşan bu kent, destanlarda 1001 Kilise diye anılıyor.
Anadolu’nun kapısı olan Ani, Selçuklu Beyi Alpaslan tarafında fethedildi (1064). Ani, böylece ilklere ev sahipliği yaptı. Türklerin Anadolu’da yaptığı ilk cami (Ebul Manuçehr Camii) Ani’de ve yine Türklerin Anadolu’da yazdığı ilk kitabe de burada bulunuyor.
Ani kenti 1064 yılına kadar Bizans’ın yönetimindeki Ermenilerin hükmünde kalmış; bu tarihten sonra ise sırasıyla Selçuklu, Gürcü, Moğol ve Osmanlı egemenliğine geçmiş ve 16. yüzyıla kadar görkemliliğini korumuştur.
Birlikte olduğumuz gazeteci-yazar dostum Mahmut Övür, beraber vekillik yaptığımız kadim dostum Saffet Kaya ve arkadaşımız Süleyman Balcı ile caminin önünden biraz yürüdüğümüzde; 900’lü yıllarda Arpaçay’ın üzerine inşa edilen tarihi İpekyolu Taş Köprüsü ile karşılaşıyoruz. 15. yüzyıldaki büyük depremle kemerleri yıkılan bu köprünün bir ayağı Türkiye’de diğer ayağı ise Ermenistan topraklarında bulunuyor. Aradan geçen dere ise, Türkiye-Ermenistan sınırını belirliyor.
Kars valisi, Kafkas Üniversitesi Rektörü, Bilal Erdoğan, Haydar Ali Yıldız ve beraberlerindeki heyet olarak bizler, 5 km X 8 km büyüklüğündeki kentte hasar görmüş yapıların restorasyon çalışmalarını yerinde izledik ve daha yapılması çok şey olduğunu gözlemledik.
Ani’deki eserler onarıldığı gün, ortaya gerçekten şaheserler çıkacak ve turizm açısından büyük bir hazineye kavuşmuş olacağız.
Unutmayalım ki, Çanakkale ne ise, Malazgirt ne ise, İstanbul ne ise, Dumlupınar ne ise, Ani de odur. Bütün bu yerler, Türklüğün Anadolu’daki kilit taşlarıdır.
Sahip olduğumuz tarih bilinciyle kaynaştık ve millet olduk. Bu bilinci asla yitirmemeli ve üzerine titremeliyiz.
Nitekim Bilal Erdoğan da, millet bilincine işaretle aynı vurguyu yaptı: ‘Modern çağ, 21’inci yüzyılın dünyası insanların vatan bilincini adeta kaybettiriyor. Biz millet olarak ayakta kalmamızı bu tarih bilincini yaşatmamıza borçluyuz. Bu şuuru yaşatmak için de Ani’yi, Ahlat’ı, Malazgirt’i, Çanakkale’yi bilmemiz ve unutmamız lazım.’
Yeri gelmişken; her çeşitten tarihi eserlerimizi onarmak konusunda gösterdiği üstün gayretten dolayı, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ı yürekten kutluyorum.
Adeta yıkılmaya ve yok olmaya mahkûm edilmiş binlerce tarihi eserimizi (inanç farkı gözetmeksizin) onartıp insanlığın hizmetine sundu. O muhteşem eserlerin banilerinin ruhları, on yıllardır acı çekmekteydi; Sayın Erdoğan hepsinin ruhunu şad etti.
O, tüm bu hizmetleriyle yeryüzündeki mazlumların dualarını aldığı gibi, yerin altındakilerin de dualarını alıyor.
Öyle olmasaydı; dünyanın bu netameli ortamında yirmi yıldır tek başına iktidarda kalabilir miydi?
Paylaş