Paylaş
Tarihiyle Türkiye olmak demek; tarihin derinliklerinden süzüle süzüle, değişim ve gelişim sağlayarak, çeşitli kavimlerle ortak medeniyetler kuran ve bu kurduğu medeniyetin temelini; ‘Tüm mazlumların hamisi, koruyup, kollayıp gözetleyicisi’ olmak demektir.
Batı’da, hangi ırktan ve meşrepten olursa olsun, Müslüman’a boşuna ‘Türk’ demiyorlar. Aynı Batı, ‘Başımızda kardinal külahı görmektense, Müslüman (Müslüman-Türk) sarığı görmeyi tercih ederiz’ diye boşuna söylememiştir.
Zira bizim ceddimiz Osman Gazi: ‘Bizim davamız, kuru bir kavga ve cihangirlik davası değildir; huzur, barış, güven ve esenliktir’ diyerek yönümüzü çizmiş, hedefimizi belirlemiştir.
Bundan dolayıdır ki dün olduğu gibi, bugün de barışın ekseni ve mazlumların koruyup, kollayıp gözeteniyiz.
Bakınız; aynı ırk ve aynı din mensubu olan Rusya ile Ukrayna kavga ediyor; bunları ayırmak ve barıştırmak için, içten ve samimi olarak tek bir ülke uğraşıyor, o da Türkiye’dir.
Dahası, kavgaya tutuşan bu kardeşler, güvence olarak, Türkiye’nin garantörlüğünü istiyorlar.
Manasını tümüyle yitiren insanoğlunun, çağdaş uygarlık (!) adına dünyayı şekillendirirken kurguladığı sistemin adı ve sanı; ‘Altta kalanın canı çıksın’ yüz karalığıdır.
Batı’nın adı ‘uygarlıktır’; gerçekte ise vahşetin ta kendisidir. Bu durumu, Batı’nın gittiği her yerde görmeniz mümkündür. Girdikleri ülkelerin maddi ve manevi tüm yapılarını altüst ederler. Dillerini, dinlerini değiştirirler. Girdikleri andan itibaren, mahut ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini, sahiplerinin ellerinden zorla alır, kendi ülkelerine taşırlar.
Sonuçta o ülkeleri terk etmek zorunda kalsalar bile, geride bıraktıklarının hayatları on yıllar boyu mankurt-köleler olarak devam eder.
Türklerin tarihinde utanılacak bir tek sayfa göremezsiniz. Zira Türkler her gittikleri yerden bir şeyler almak yerine, o yerlere her şeylerini vermek için çırpınmışlardır. Hiç kimsenin dinine, diline, ırzına, canına, aklına dokunmamıştır.
Sahip oldukları her türlü zenginliği kendilerine bırakmış ve hatta daha fazlasını merkezden o yerlere taşımıştır.
Türkiye, coğrafyasıyla Türkiye’dir. Bu coğrafyanın, bir maddi bir de manevi sınırları vardır.
Rusya’nın sınırlarını, küçük bir çocuğa soran Putin, aldığı cevabı, kendince şu şekilde doğrular: ‘Rusya’nın sınırı yoktur. Rusya’nın sınırları hiçbir yerde bitmez!’
Görüyorsunuz, davası, kuru bir kavga ve cihangirlikten ibaret olan Putin ve onun gibilere dünyayı verseniz doymuyorlar; doymazlar. Leşe talip olan yırtıcı hayvan bile karnı doyunca çekip gidiyor.
Ama emperyalistler, ‘Daha!’, ‘Daha!’ diyerek; ‘Belhüm edal’ yani hayvandan da aşağı olduklarını sergiliyorlar.
Asıl Türkiye’nin manevi sınırı yoktur; zira onun davası barış, huzur, güven ve esenliktir. Nitekim Türkiye, imkânları ölçüsünde, mazlumlara yardım eden, dünyanın bir numaralı ülkesidir.
Türkiye, kültürüyle Türkiye’dir. Türk kültürü cihan şümul olup hiç kimsenin tekelinde değildir.
Bu sırra erenler, sonsuzluğa kucak açmış ve ötelere, sonsuz ötelere talip olmuştur.
Onlar istemeseler de Allahü teala nurunu tamamlayacak ve hak yerini bulacaktır.
21. asır, mazlumlarının hamisi Türk asrı olacaktır.
Paylaş