Paylaş
Yahu! ALTMIŞ-YETMİŞ SENEDİR, TOPLUCA HEPİMİZİ CAMBAZA BAKTIRDILAR. BİZ BAKTIKÇA, ONLAR AYAĞIMIZIN ALTINDAN DEVLETİMİZİ ÇEKMEYE KALKTILAR. YAPILAN ONCA DARBELERDE AĞIR BEDELLER ÖDEDİK. YETER ARTIK! BU KÖR DÖVÜŞÜ SÜRDÜKÇE, BİRİLERİ, YİNE O UĞURSUZ DARBEYİ DİLLENDİRİYOR. İÇİMİZDEKİ DARBE SEVERLER DE İŞARET ALMIŞCASINA, BULUNDUKLARI DELİKLERDEN HEP BİRDEN SÖKÜN ETTİ! YERLİ VE YABANCI TÜM BU ŞOM AĞIZLAR SİZLERE BİR ŞEY ANLATMIYOR MU?
Hem, ne diye FETÖ’nün ayağıyla uğraşıyorsunuz ki? Zira FETÖ’nün kendisi ayak. Ta 40’lı yıllardan beri içimize giren ABD-CIA’in, NATO’yla, Seferberlik Tetkik Kurulu’yla, Özel Harp Dairesi’yle, Komünizmle Mücadele Dernekleri’yle, dershane, yurt, okul ve her türlü sosyal ve ticari kurum ve kuruluşlarıyla, devlet ve millet bünyemizi sarmaladığı ahtapotu.
Kendilerini gizledikleri gibi, ellerindeki bilgileri de sakladılar. Sahte bilgilerle herkesi yanılttılar. Asker ve sivil liderlerden yanıltamadıkları sadece Necmettin Erbakan’dır. Onun iktidarına da asker ve sivil olarak elbirliğiyle yapılanlar ortadadır.
‘Ne istediler de vermedik?’ sözü dillerde pelesenk edilip Sayın Erdoğan suçlanıyor. Yarım asır boyunca, bunlar ne istediler de elde edemediler? Asker ve sivil herkes, bunların talepleri karşısında alesta değil miydi?
Elbette ve üstelik hemen hepsi, bunlara gıpta ile bakıyordu, çünkü herkes bunları ve taleplerini meşru, yani ‘hizmet’ zannediyordu.
Dananın kuyruğu 2004 yılında MEB Müsteşarı olan Prof. Dr. Necat Birinci’nin dershanelerinin kapatılması girişimiyle koptu. Zira fideliklerinin köreleceğinden korkup, hop oturup hop kalktılar.
Aynı Necat Birinci, bu kez, İstanbul milletvekili sıfatıyla, ÖSYM’nin yapısıyla ilgili olarak, 17 Şubat 2011 de Meclis kürsüsünden şunları söyleyecektir: “ÖSYM’deki 318 personelin 58’i arasında eş ya da kardeş ilişkisi, 100 kişi arasında da ikinci ve üçüncü derecede akrabalık bulunuyor. Bu yapısıyla ÖSYM tam bir aile şirketini andırmıyor mu?”
Diğer bir ifadeyle AK Parti, devleti adeta bir ahtapot gibi saran bu yapının üzerine iktidar oldu.
Ülkeyi derinden ve için için yakan ama üzeri örtük bu ateşe AK Parti iktidarları da kendinden öncekiler gibi odun atmadı mı? Elbette attı ve hem de fazlasıyla attı.
Bilmeden, iyi niyetle yapılan bu hatayı da itiraf edip özür dileyen yalnızca Sayın Erdoğan var. Diğerleri neden susuyor? Konuşanlar da olayı çarpıtma, sulandırma ve hedef şaşırtma peşinde.
Bu saatten sonra asıl yapılması gereken, körü körüne birbirlerini suçlamak değil, bu uğursuz yapıyla içimizi çürütmeye ve ülkemizi parçalamaya çalışan üst aklı ortaya çıkarıp onunla ve onun yerleştirdiği zihniyetle mücadele etmemizdir.
Allah aşkına söyler misiniz, bu devasa yapıyla mücadeleyi, ölümü pahasına tek başına başlatan (partisindeki bakan ve milletvekillerine rağmen) ve kararlılıkla yürüten Sayın Erdoğan değil mi?
Bakınız, bu yapı, muazzez dinimizi kullanarak, onu çığırından çıkararak, ılımlı İslam adı altında yetiştirdiği mankurtlarla darbe yapabilecek güce erişti.
Yarım asrı aşkın bu erişim sürecinde kullanmadıkları asker ve sivil yönetici yokken (Erbakan hariç), bütün bunların faturalarının Sayın Erdoğan’a çıkarılmak istenmesi insaf ve adalete sığar mı?
Biz, acaba nerede yanlış yaptık, hiç düşündük mü? Neyi eksik veya yanlış yaptık ki, bu zihniyete sahip yapılar ortam bulup yeşerdi?
Hangi kapıyı açık bıraktık ki oradan sızdılar?
Gelin, asıl bunları tartışıp konuşalım, cambaza bakıp havanda su dövmeyelim.
Paylaş