ANKARA bugüne kadar hiç bu kadar çok ünlü sanatçıyı arka arkaya dinleme fırsatı bulamadı. Popçusundan, rockçısına, türkücüsüne, Türkiye’nin en ünlü sesleri son bir hafta içinde Ankara’da sahneye çıktı.
Üniversitelerin bahar şenlikleri bugüne kadar görülmemiş bir yıldız yağmuru altında gerçekleşti. 10 binlerce kişi üniversitelerin kampuslarını doldurunca, Ankara gecelerinin de, deyim yerindeyse kimyası bozuldu.
Ankara’nın bir üniversite şehri olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama bu üniversitelerin hepsi birden, aynı hafta içinde üçer dörder ünlü sanatçının konser verdiği bahar şenlikleri organize edince, Ankara’yı bir eğlence şehrine dönüştürdüler. İbo’dan Ferhat Göçer’e, Sertab’dan Hande Yener’e kadar onlarca sanatçıyı 10 binlerce kişi dinledi. Şenlikler, üniversitelerin öğrenci konseyleri tarafından organize edildi. Hangi ünlüyü kim sahneye çıkartacak rekabeti, tam anlamıyla üniversiteler arası bir yıldız savaşına dönüştü. Şenliklerde sahneye çıkan en enteresan isim İbrahim Tatlıses’ti. Ünlü türkücüyü, "İbo’nun üniversite şenliğinde ne işi var" eleştirileri altında Çankaya Üniversitesi sahneye çıkardı. Ancak Tatlıses’in sahneye davet ettiği konuğu daha ilginçti; adının başındaki Ankaralı sıfatından ben dahil birçok Ankaralının rahatsız olduğu Namık. Ortaya da bir bilim yuvasında her zaman rastlayamayacağımız bir manzara çıktı. Şenlik konserleri tüm üniversite öğrencilerine açık olmasına rağmen İbrahim Tatlıses konserine sadece Çankaya Üniversiteliler alındı. Bu da başta Bilkent olmak üzere, diğer üniversitelerin tepkisine yol açtı.
ÖĞrencİlerİn çabaSI
Hacettepe Üniversitesi ise bombayı Ferhat Göçer’le patlattı. Beytepe Kampusu’nda yeni yapılan 10 bin kişilik amfitiyatrosunda gerçekleşen müthiş konser, yoğunluk, eğlence, coşku açısından diğerlerini gölgede bırakacak cinstendi. Göçer’in şarkılarına eşlik eden binlerce öğrencinin sesi, Beytepe’yi inletti.
Hacettepe şenliğini diğerlerinden farklı kılan bir başka özellik daha vardı. Şenlikleri organize eden öğrenci konseyleri, Çankaya, Bilkent, Başkent gibi özel üniversitelerde rektörlükten maddi yardım alırken, Hacettepe’de bütün organizasyonu öğrenciler kendi çabalarıyla gerçekleştirdiler. Şenlik alanındaki stantlar kiralandı. Bunlardan elde edilen gelirle de sanatçıların parası ödendi. Üniversitenin cebinden de bir kuruş çıkmamış oldu.
Dİjİtal önlem
Ankara Üniversitesi de şenliklere oldukça iddialı hazırlandı. Ancak, geçtiğimiz hafta Cebeci Kampus’u içinde meydana gelen öğrenci olayları, üniversite yönetimini bir hayli tedirgin etti. Taşlı, sopalı, molotof kokteylli olaylarda yaralananlar ve gözaltına alınanlar olmuştu. Aslında bu olaylara öğrenci olayı demek de pek doğru değil. Olaylara neden olanların, üniversite dışından provokasyon yapan yasa dışı gruplar olduğu ortaya çıktı. Provokatörler bazı öğrencilerin kimliklerini zorla toplamış, aynı kartla birçok kişiyi kampus alanına sokup olayları kışkırtmışlardı. Üniversite yönetimi, Beşevler Kampusu’ndaki şenlikler öncesi yaşanan bu üzücü olaylara çareyi, teknolojinin nimetlerinden yararlanarak buldu. Üniversite güvenliğini sağlayan şirket, her giriş kapısına dijital güvenlik cihazları koydu. Öğrenciler okul kimliklerini bu cihazlara tanıttılar. Okula ne zaman girip ne zaman çıktıkları gibi bütün bilgiler işlendi. Böylece de aynı kartla birden çok kişinin giriş yapması önlenmiş oldu.
Beykoz’da nasıl kazıklandım
YAZIN gelmesiyle birlikte Ankara’nın en yakın sayfiye yeri Gölbaşı da hareketlenmeye başladı. Geçtiğimiz hafta sonu biraz temiz hava, biraz göl manzarası, biraz da güzel yemek için ben de soluğu burada aldım. Aldığıma da bin pişman oldum. Gölbaşı’nın en bilindik mekanlarından Beykoz Restoran’a keyifli bir akşamüstü geçirmek için gittim. Ancak keyfi bırakın, tam bir sinir bozukluğu içinde, üstelik kazıklanarak oradan ayrıldım. Servisin çok geç gelmesini, garsonun vurdumduymaz ve ukala oluşunu bir kenara bırakıyorum. Ama beni asıl çileden çıkaran olay, hesabı istediğimde, siparişini vermediğim ya da masama hiç gelmemiş yemeklerin de hesap pusulasında yazıyor olmasıydı. Önce yanlışlık olduğunu düşünüp garsonu uyardım. Garson kasaya gidip kontrol ettikten sonra hesabın doğru olduğunu söyledi. Diğer insanların gözünde hesabı ödemeyen müşteri pozisyonuna düşmemek için, önce adisyonda yazan rakamı ödedim. Sonra da şef ya da müdür pozisyonunda birisiyle görüşmek istediğimi söyledim. "Şu an kimse sizinle görüşemez. İsterseniz telefonunuzu bırakın, sonra sizi arayalım" gibi saçma sapan bir cevapla karşılaştım. Karşımda garsondan başka hiçbir muhatap da bulamıyordum. Ya kavga edip benden zorla alınan parayı kurtarmaya çalışacaktım ya da mekanı terk edecektim. Neyse ki ikincisini yapabilecek kadar sakin bir günümdeydim. Ortadaki sorun tamamen işletmenin zihniyeti ve müşteriye bakış açısıyla ilgiliydi.