ÜLKEMİZDE sık sık yaşanan ödül komedisine bir yenisi daha eklendi. Üstelik durum bu sefer diğerlerine göre çok daha vahim.
Çünkü bu kez olayın kahramanı, devletin resmi bir kurumu olan Türk Patent Enstitüsü. Seçilen kurban da Hülya Avşar. Türk Patent Enstitüsü (TPE), geçtiğimiz hafta 2007 Türk Patent Altın Ödülü töreni düzenledi. Ödül alanlar içinde ünlü sanatçı Hülya Avşar da vardı. Avşar, Başbakan Erdoğan’ın da katılacağı törende ödülünü almak için Ankara’ya geldi. Sevgilisi Saadettin Saran’la birlikte Divan Otel’e yerleşti. Törene gitmek için odasında hazırlıklarını yaparken Hürriyet’in Kelebek ekini gördü. Manşette, "Tarkan’ın ödülü Hülya’ya verildi" yazıyordu. Ödül, Tarkan’ın törene gelemeyeceğini bildirmesi üzerine Avşar’a veriliyordu. Tam anlamıyla Tarkan’ın stepnesi, yedeği yerine konulmuştu. İçine sindiremedi ve bastı İstanbul’a döndü. Türkiye’de çok ciddi kurumların bile ödül dağıtırken hangi kriterlere baktığını anlamamız açısından bu olay çok somut bir örnek. TPE gibi ciddi bir kurumun, Türk Patent Altın Ödülü verirken baktığı en önemli kriter, ödül alanların törene katılıp katılamayacağı. Tarkan gelemeyince ibre hemen Hülya Avşar’a dönüyor. Amaç; magazinin ünlülerinden faydalanarak daha fazla haber olabilmek, daha çok dikkat çekebilmek. Yılda sadece bir kez düzenledikleri ödül törenleriyle gündeme gelebilen ıvır zıvır kuruluşlar için bu durum zaten böyle. Ama aynı taktiği devletin çok ciddi bir kurumu deneyince ve ellerine yüzlerine bulaştırıp suçüstü yakalanınca olay çok daha üzücü oluyor. Ödül töreninin yapıldığı günün akşamı, durumu kurtarmak için, apar topar her iki sanatçının da ödüle layık görüldüğünü belirten bir açıklama yapmak ise Türk Patent Enstitüsü’nün yaptığı ayıbı örtmeye yetmez. Ödül ne için verilir? Başarıyı taçlandırmak ve teşvik etmek için mi, yoksa ödül vereceğiniz isimlerin şöhretinden faydalanıp reklam yapmak için mi? Maalesef, ülkemizde işin reklam bölümü daha ağır basıyor. Bu son örnek de, ödül konusunda yaşanan yozlaşmanın devlet kurumlarına kadar nasıl ulaştığını gözler önüne seriyor.
Yasakçı gelenek
ANKARA’daki yabancı büyükelçiliklerin düzenledikleri resepsiyonları, davetleri bu sayfada sizlere duyuruyoruz. Bu davetlerin neredeyse tamamı basına açık gerçekleşiyor. Hatta büyükelçiliklerin basın ve halkla ilişkiler bölümleri, bu davetleri sizlere daha ayrıntılı bir şekilde yansıtabilmemiz için, bize ellerinden gelen desteği veriyorlar.
Geçtiğimiz hafta, Dışişleri Bakanlığı’nın her yıl geleneksel olarak Ankara’daki yabancı büyükelçilere verdiği resepsiyon gerçekleşti. Şimdiye kadar hep Devlet Konukevi’nde yapılan resepsiyon bu yıl, diplomatik davetlerin gözde mekanı Swissotel’de düzenlendi. Ama basına kapalı yapıldı. Davetin ev sahipliğini Dışişileri Bakanı Ali Babacan üstlendi. Eşi Zeynep Hanım’la birlikte misafirleri kapıda karşıladı. Ancak gazetecilerin içeri girmesine ve görüntü almasına izin verilmedi. Deneyimli diplomasi muhabiri arkadaşlarımın söylediğine göre, geleneksel olarak yapılan bu davetin basına kapalı olması da bir başka gelenekmiş. Bütün elçilik davetleri basına açıkken bizim kendi bakanlığımızın verdiği ve Ankara’daki yabancı misyonun bizim diplomatlarımızla bir araya geldiği, onları ağırladığı bu davet neden basına kapalı gerçekleşir; ben anlamış değilim. Bu davetlerin basına kapalı olması bir gelenek olabilir. Ama eğer o gelenek bir anlam ifade etmiyorsa, ondan vazgeçilmemesi için de bir sebep yoktur diye düşünüyorum.
Baba, davetlerin gözde ismi
BAŞKENT sosyal hayatında en sık rastlanılan isimlerden birisi şüphesiz 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel. Yabancı büyükelçiliklerin resepsiyonlarında, düğünlerde, davetlerde, açılışlarda gün geçmiyor ki, sosyal hayatı takip eden gazeteciler onunla karşılaşmasın. Hatta bazen öylesine yoğun oluyor ki, aynı gün birden fazla programa bile katılıyor. Aktif politikanın içinde olduğu günlerdeki olduğu gibi. 84 yaşına gelmiş olmasına rağmen, formundan pek bir şey kaybettiği söylenemez. Öyle peşinden bir koruma ordusu gezmiyor, ama yine de gittiği her yerde en büyük ilgiyi o görüyor. İnsanlar elini öpebilmek için sıraya giriyor. Babanın politikadan kopmasının üzerinden çok zaman geçti, ama o şimdi de Ankara sosyal hayatının en gözde ismi oldu.