Ankara sosyal hayatında eksikliğini hissedilen aktivitelerin sayısı gün geçtikçe daha da artıyor. Bunun son örneği ise defileler. Giyim sektöründe modaya yön veren firmaların ve ünlü kreatörlerin yaptığı defilelerin yerinde artık yeller esiyor.
Beş yıldızlı bir otelin balo salonuna birkaç gün öncesinden kurulan dev podyumda ünlü mankenler saatlerce koreografi çalışır prova yapardı. Defile günü ise gelin gibi süslenen salon hınca hınç dolar, Başkent’in ünlü simaları, politikacıları, iş adamları, bürokratları, eşleriyle birlikte yerlerini alırdı. Ünlü bir giyim firmasının veya modacının kreasyonunun muhteşem şovlar eşliğinde sunulduğu bu defilelere davetiye bulabilmek bile bir prestij göstergesiydi.
Başkent Ankara son dönemlerde bu tür organizasyonlara tam anlamıyla hasret kaldı. Ankara Giyim Sanayicileri Derneği’nin düzenlediği, tek günden ibaret Başkent Moda Günleri’ni ve elçilik rezidanslarında yapılan küçük çaplı işleri saymazsak, uzun bir süredir ciddi bir defile organizasyonu yapılmıyor. Buna, modaya bir katkısı olmadığı için, Ankara Olgunlaşma Enstitüsü’nün hazırladığı ve neredeyse Ankara’da her salonda yapılan Atatürk ve Osmanlı kıyafetleri defilelerini dahil etmiyorum.
Defile sayısı çok az olunca mankenlerin birçoğu da mesleklerini icra edemiyor. Kaliteli manken sayısı da gün geçtikçe azalıyor. Onlar da bu kez restoran, bar, kafe hatta manav açılışlarında boy gösterip, dekor olarak görev yapıyorlar.
"Ankara tekstil cenneti oluyor, İstanbul’u solluyor" gibi sloganları bir zamanlar çok sık duyuyorduk. Çin faktörü ve döviz kurunun tekstilcilerimizi nasıl zor durumda bıraktığını tabii ki göz ardı etmiyorum. Ama bunları, defile organizasyonlarını iptal etmeleri için bir gerekçe olarak göremiyorum.
Bir zamanlar işkembe salonlarının açılışları bile iç çamaşırı defileleriyle yapılıyordu. Tabii ki olayın böylesine yozlaşması hiç hoş değildi. Ama tekstil sektörünün önde gelen firmalarının ve ünlü modacılarımızın kreasyonlarının tanıtıldığı şık organizasyonların eksikliği de her geçen gün daha da fazla hissediliyor.
Bolu Dağı’nda neler oluyor
Ankara-İstanbul arasında arabayla seyahat etmenin şüphesiz en keyifli yanlarından birisi Bolu Dağı’nda verilen molaydı. Tereyağ, bal, mangalda et, köy yoğurdu, çoban salata ve üstüne de demli bir çay, bütün yolun yorgunluğunu alıyordu. Ancak tünelin hizmete girmesiyle birlikte işler değişti. Artık dağa çıkmıyorsunuz. Bolu Dağı’ndaki yaklaşık 50 işletme de kapılarına kilit vurmak üzere. Onların yerine tünelin her iki tarafında birkaç tesis hizmete girmiş. Tesis sayısı dağdakine göre az olunca aralarında da rekabet kalmamış. Tabii rekabetin sağladığı kalite ve hizmet anlayışı da aynı oranda azalmış. Bu arada, proje aşamasında, yeni yol güzergahındaki tesise uygun yerlerin, çok uzun yıllar için bir şirkete kiralandığı yolunda söylentiler var. Bolu Dağı esnafı da bu şirketin, otobanda işletmecilik yapmak isteyenlere sadece yer gösterip, kar ortağı olma şartı ile bu yerleri verdiğinden yakınıyor. Aralarında İsmail Usta, Cafer Usta gibi bilinen lokantaların da olduğu işletme sahipleri bir araya gelip Bolu Dağı A.Ş adında bir şirket kurmuşlar. Tünel çıkışına otel, alışveriş merkezi ve lokantalardan oluşan ortak bir tesis yaparak yaşadıkları krizden çıkmayı amaçlıyorlar. Ancak henüz arsa tahsisi konusunda bürokratik engelleri aşabilmiş değiller. Sihirli lezzetler
Cafe Des Cafes’nin sahipleri Halil Yurtkuran’la Kamil Uzel, oldukça uzun süren bir hazırlığın ardından kafe, restoran, bar tarzındaki mekanlarını açtılar. Mekanın adı olan Hok’s, sihirbazların sihir yapmadan önce söyledikleri "hokus pokus"tan geliyor. İki katlı, oldukça şık, manzarası güzel, keyifli bir mekan olmuş. Mönüsüyle ilgili bilgileri ise Hok’s’un mutfak konsept danışmanlığını yapan Patricia Ünder verdi. İtalya’da Bocco Otelcilik ve Aşçılık okulundan sonra mastırını New York’taki dünyaca ünlü Culinary İnstitute Of America’da yapan Ünder, Hok’s’un oldukça geniş mönüsü için, "Başta Akdeniz ve Uzakdoğu olmak üzere dünya mutfaklarının bizim damak zevkimize göre harmanlanmış hali" diyor.
Mutlu yıllar
Bir yılı daha geride bıraktık. Hem de ülkemiz için oldukça köklü değişikliklerin olduğu bir yılı. 2008’de herkese sağlık ve huzur dolu günler, ülkemiz için de yüzünü aydınlığa döndüğü bir gelecek diliyorum.