İLK duyduğumda beni de heyecanlandırdı. Türkiye’de lüksün, zenginliğin sembollerinden birisi olan Vakko, çok uzun bir süre sonra ilk kez Ankara’da bir davet gerçekleştirecekti.
Modanın imparatoru olarak tanınan Karl Lagerfeld’in hayatını konu alan film, Vakko’nun sponsorluğunda düzenlenen galayla gösterime girecekti. Seçilen mekan da, Ankara’nın en yeni alışveriş merkezlerinden Panora’nın, yeni hizmete giren sinemasıydı.
Vakko Ankara’da çok aktivite yapmaz. Yapınca da adına yakışır bir şekilde görkemli olmasına özen gösterir. Bu düşüncelerle soluğu Panora’nın sinemasında aldım. Davete biraz erken gidince, Vakko’nun patronu Cem Hakko ile sohbet etme fırsatı buldum.
Vakko, geçtiğimiz yılların aksine artık Ankara’da görkemli defileler yapmıyor, sanatsal ve kültürel aktivitelerde eskisi kadar yer almıyordu. Hatta kendini modanın öncüsü olarak kabul eden bu firmanın yerine, tesettür firmaları Ankara’da defileler organize ediyor ve Başkentimiz Ankara, tüm dünyaya bu imajla yansıyordu. Firması hakkındaki bu eleştirileri olumlu bir şekilde karşılayan Cem Hakko, Ankara’yı ihmal etmemeleri gerektiğini ve bundan sonra daha sık organizasyonlar yapacaklarını söyledi.
Konuştuğumuz bir diğer konu ise son yıllarda Vakko’nun eşarp satışlarında yaşanan patlamaydı. Cem Bey bunu inkar etmiyor; ancak ticari sır olması nedeniyle de çok fazla bu konuya girmek istemiyordu. Eşarpta, dolayısıyla da türbanda modanın öncüsü onlardı. Ne de olsa ilk ipek eşarp imalatına başlayalı tam 70 yıl olmuştu. Eh türbanın böylesine çok konuşulduğu bir dönemde de satışlarının patlaması normaldi.
Bizim sohbetimiz devam ederken kokteyl çoktan başlamış, filmin gösterim saati de oldukça yaklaşmıştı. Ancak hala salonda gezinen garson sayısı, neredeyse davetli sayısından fazlaydı. Gala için sinemanın üç salonu kapatılmıştı. Ancak sadece salonlardan birinin yarısı doldu.
Bu organizasyon Vakko’nun bugüne kadar yaptığı, Ankara’nın önde gelen isimlerinin, politikacı, bürokrat ve işadamlarının bir araya geldiği bir davet olmaktan çok uzaktı. Tek göze çarpan tanıdık isim, neredeyse hiçbir daveti geri çevirmeyen ATO Başkanı Sinan Aygün’dü. Kızı Burcu Öner ve eşi Mine Hanım’la birlikte gelmişti, ama onlar da gösterim başladığında ayrıldılar.
Bu, Vakko’ya yakışmayan bir kötü organizasyonunun sonucu muydu, yoksa son yıllarda değişime uğrayan Ankara sosyal hayatının bir yansıması mıydı; tam anlayamadım. Ama ortada bir gerçek vardı ki, bu davet böyle olmamalıydı.
Bu konserlerde neler oluyor
ANNELER, babalar, eğer Şebnem Ferah konserine gideceğini söyleyen bir çocuğunuz varsa, izin vermeden önce bir kez daha düşünün. Benden söylemesi. Neden mi? Yer Anadolu Gösteri Merkezi adlı çadır. Sahnede Şebnem Ferah. Kapının önünde polis barikatları ve etrafa dağılmış boş bira kutuları var. Bütün bunlar içeriye giren ve yaşları 12 ila 20 arasında değişen yaklaşık 6 bin gencin ardından kalanlar. Peki içerde ne oluyor? İşte ne yazık ki bu sorunun cevabını veremiyorum. Çünkü konser basına kapalı. Sadece görüntü alınmasına değil, hiçbir şekilde basının içeri girmesine de izin verilmiyor. Kapıdaki görevlilerin söylediği tek şey, Şebnem Ferah’ın ve organizasyonu yapan BKM’nin "Basın alınmayacak" şeklinde verdikleri talimat. Yani o akşam Ankara’daki en büyük organizasyonlardan biri gerçekleşiyor. İçerde binlerce genç var, ama ne olup bittiği kamuoyundan saklanıyor. Neden basının görüntü almasına, hatta içeri girmesine bile izin vermiyorsunuz? Sakladığınız, görünmesinden rahatsız olacağınız bir şey mi var? Açıkçası, eğer içeriye gazeteci girmesine engel oluyorsanız, benim aklıma bunlardan başka bir şey gelmiyor. Onun için de bu konserlere küçük çocuklarını gönderen anne babaları uyarmayı kendime bir görev sayıyorum.
Yunan bakanın kebap ziyafeti
YUNANİSTAN Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle hafta sonu Ankara’daydı. AKP’nin, Yerel Yönetimlerde Kadın Şurası’na katılan Bakoyyani, türban konusunda AKP’nin çok hoşuna gidecek beyanlarda bulundu. Ama bizim konumuz bu değil, bakanın bir gece öncesinde yaşadığı kebap ziyafeti. Bakan Bakoyanni, Ankara’daki programına bir gün erken geldi ve geldiği akşam da soluğu ünlü kebapçı Köşebaşı’nda aldı. Yaklaşık 15 kişilik bir heyetle geldikleri mekanda, tam anlamıyla bir kebap ziyafeti yaptılar. Öğrendiğime göre Gavurdağı salatası, abaganuş, pastırmalı humus, fındık lahmacun, çöp şiş, tarsusi kebap, dana şaşlık, tavuk kanat, künefe, kabak tatlısı, dondurmalı irmik de dahil olmak üzere, neredeyse bütün mönüyü tatmışlar. Bakan Hanım, özellikle de künefeye ve abaganuşa hayran kalmış. Buraya kadar her şey normal. Ama beni en çok şaşırtan içecek bölümü oldu. Yok yok, Bakan Hanım Türk Rakısı içti sanmayın. Tercihini şaraptan yana kullanmış. Hem de beyaz şarap. Peki anormal olan ne mi? Bakan Bakoyyani’nin beyaz şarabına buz atması. Sizi bilmem ama bana garip geldi.