Bir sürü kısa not birikti elimde. Geçen haftanın yoğunluğu, bu haftayı biraz da kopya çekerek kotarmaya zorladı beni. Aslında anlatılacak çok şey var ama... Belli ki haftaya...
Film Türkiye’de vizyona girdi de ben mi kaçırdım yoksa henüz gösterime girmedi mi, ne yalan bilmiyorum. Ama önceki gece sinema delisi bir arkadaşımın evinde izlediğim Oyun Bitti’yi (EndGame) tam da bu günlerde herkes birkaç kere üst üste izlemeli diye düşünüyorum. Aslında ders veren filmlerden hoşlanmam. Nitekim Pete Travis’in 2009 yapımı Oyun Bitti’si de bu tür bir film değil. Filmin ders vermek gibi bir kaygısı yok ama alınacak çok ders var. Film 1985 yılında ırkçı yönetimin egemenliği altında terörle boğuşan Güney Afrika’da geçiyor. Mandela henüz hapiste, başkan P.W Botha güvenlik güçleriyle asayişi sağlayacağını sanacak kadar safdil, merkezi Lusaka’da bulunan ANC (Afrika Ulusal Kongresi) Partisi ise kendi içinde terörden medet uman uç militanlar ve bağımsızlığın ancak iki tarafın da karşılıklı anlaşmasıyla sağlanabileceğine inanan sağduyulu yöneticiler arasında bölünmüş. Ülke öyle bir şiddetle kavruluyor ki kimse geleceğin ne getireceğini kestiremiyor. Umutsuzluk, korku, yılgınlık diz boyu.
yemek-mutfak tatil-gezi-şehir * adres-mekan içki-sigar mey-meyhane lokanta-bar çay-kahve ev-dekorasyon sinema-tiyatro * düzenleme gazete - dergi *
İşte böyle bir ortamda Güney Afrika’da büyük yatırımları olan ve ülkenin geleceğinden kaygılanan bir madencilik şirketi, tarafları bir araya getirmeye çalışıyor. Film uzun uğraşlar sonunda öldürülmekten, hain damgası yemekten, ailesini kaybetmekten korktuğu halde ülkenin yanıp kül olmasına dayanamayan bir avuç insanın İngiltere’de bir şatoda bir araya gelmesiyle sürüyor ve izleyiciye müzakere denen şeyin ne ince bir sanat olduğunu gösteriyor. Felsefe profösörünü canlandıran William Hurt ve barış sağlandıktan sonra Güney Afrika cumhurbaşkanı olduğunu bildiğimiz Mbeki’yi canlandıran Chiwetel Ejiofor müthiş bir oyunculuk sergiliyorlar. Ancak filmin gücü sadece oyuncuların harika performanslarından kaynaklanmıyor.. Tarihe sadık kalınarak yapıldığını, izlediğimiz her karenin aslında yaşanmış olduğunu bilmemizin de filme katkısı büyük. Film bittiğinde perdeye yansıyan iki cümleden öğrenilecek çok şey var. IRA (İrlanda Kurtuluş Ordusu) barış görüşmelerine başladığında ANC’ye başvurup deneyimlerinden yararlanmak istemiş. Hamas için de aynı yol önerilmiş. William Hurt filmin bir yerinde konuşarak bir yere varılamayacağını ima eden istihbarat şefine dönüp “Konuşmak ucuz iş değildir” diyor. Elimizde konuşmanın dışında bir şey yok, diye ekleyerek.. Dedim ya tam da umutsuzluğun yaygınlaştığı bu günlerde izlenmesi gereken bir film.
BİR DERGİ: VIVRE PARIS Paris’in nabzını elinizde tutun
“Elinizde tuttuğunuz dergiyi yayınlama fikri 2008 yılında bir avuç arkadaş tipik Paris bistrolarından birinde oturmuş, bir yandan buz gibi beyaz şaraplarımızı yuvarlar, bir yandan doğup büyüdüğümüz kentin binlerce saklı adresiyle bize sunduğu sürprizler üzerine geyik muhabbeti yaparken doğdu. Gecenin sonunda kararımız karardı: Özel ama seçkin olmayan ve fotoğraf dolu bir dergi yayınlayacaktık. İddiamız da iddiaydı hani. Paris’i Parislilere tanıtacaktık.” İlk sayısındaki editör yazısında üç aşağı beş yukarı böyle yazmış üç ayda bir yayınlanacağı belirtilen Vivre Paris dergisinin yayın yönetmeni. Tatil öncesi özellikle de uzun bayram tatili arifeleri okurlardan yığınla mail alıyorum. Çoğu Paris’e yolculuk yapacaklardan geliyor. Kâh hayatlarında ilk kez gideceklerden kâh şehri az çok tanıyan ama yeni adreslerin peşine düşenlerden.. Dilim döndüğünce,zaman yettiğince hepsine istekleri doğrultusunda cevap yazmaya çalışıyorum. Ve gene hemen hepsine her gazete bayiinde kolayca bulabilecekleri haftalık Paris Pariscope dergisini almalarını öneriyorum. Dum... Şimdi durum değişti. Ey yolu Paris’e düşecek şanslı vatandaş... Yeme içme şehre adım attığın anda git kendine Pariscope’un yanı sıra bir de Vivre Paris dergisi al. Al ki metroda çalan müzisyenlerden kahve kahve dolaşan Çingenelere, dar bütçeli oyunlardan kukla gösterilerine, hangi fırının en iyi çikolatalı ekmeği yaptığından içinde sadece inci bulunan istiridye satılan adreslere kadar şehrin nabzını elinde tut. Fransızca biliyorsan ne âlâ. Bilmiyorsan ne gam. Gençlerden oluşan ekip daha yola koyulmadan derginin bol fotoğraflı olmasına karar vermiş ve öyle de yapmış ya. Dergi okumak içinse fotoğraf dediğin de koklamak için var.