Paylaş
Hava serin. Gökyüzü ha boşandı ha boşanacak.
İri, beyaz şemsiyelerin altına yerleştirilmiş ısıtıcılar sayesinde serinliği hissetmiyorum ama yağmur bastırırsa içeri geçmem gerekecek.
Oysa yerimden kıpırdamayı çekmiyor canım.
Aslında içerideki bar da en az bu içavlu kadar güzel ama ne yalan söyleyeyim, bu bahçe ayrı güzel. Buraya ‘Paris’in göbeğinde bir vaha’ demek gerek aslında. Dört bir köşeye mevsimin en güzel çiçekleri ekilmiş. Ağaçlar, bodur çalılar, uzun ince bir süs havuzu ve sağa sola serpiştirilmiş birkaç heykel.... Paris’te son yıllarda açılan lüks otellerden Uzakdoğu kökenli Mandarin Oriental’in bahçesindeyim.
Otel açılalı henüz 10 ay olmuş ama belli ki namı almış yürümüş. Sağımda solumda oturanlar sadece otelde konaklayan müşteriler değil. Yolu şehrin bu bölgesine düşmüş Parisliler de var.
ALTIN ÜÇGENİN İÇİNDE
İçlerinde fırsat bu fırsat diyerek kendilerini dışarı atmış işadamları da var, alışveriş yorgunu şık kadınlar da...
E ne de olsa şehrin, adı alışverişle özdeş caddelerinden Rue Saint Honore’deyiz. İki adım ötemiz Paris’in en albenili meydanlarından Vendome, sağımız Louvre Müzesi, solumuz Kraliyet Sarayı, arkamızsa şimdilerde François Hollande’a ev sahipliği yapan Elysee Sarayı.
İşte Mandarin Oriental bu altın üçgende yer alıyor.
Zamanında adalet bakanlığının ofislerine ev sahipliği yapmış bu binayı alıp otele dönüştürmüşler. Odalar da şık, son teknolojiyle donatılmış ve büyük ki, bu şehirdeki pek çok otelde olmayan bir özellik.
Bir tutam gazeteci olarak burada olma nedenimize gelince...
Mandarin Oriental’in yakında Türkiye’de açılacak olması. Evet, Bodrum Türkbükü’nde, Türkbükü’nün adı üstünde Cennet Koyu’nda açılıyor Mandarin Oriental. Aman geldi, şimdi Mandarin Oriental geliyor, Four Seasons’ın açılacağı da biliniyor. Kim ne derse desin, bir yere Aman gibi, Mandarin gibi önemli markalar geldiğinde oranın çehresi değişiyor.
7 Temmuz’da Bodrum’dayım. Oteli ve otelin çevresinde yer alacak mandarin villalarını yerinde göreceğim. O zaman uzun uzun yazacağım.
Yaşlandım mı nedir
Yabancı bir diyara yolum düştüğünde koşa koşa sergilere gitme yaşımı geçtim. Kuyrukta bekle, bütün sergileri bir bir gez, kitapçıkları taşı, kütüphaneye yerleştir, üstüne torbayla laf et.
Bitti! Tek bir Picasso göresim yok. Tek bir Dali, tek bir Van Gogh...
Paris’te iki sergi vardı: Beaubourg’da Matisse ve d’Orsay’de Degas’nın nü’leri..Ne birini ne diğerini zerre merak ettim.
Tematik sergileri seviyorum. Genç sanatçılar ilgimi çekiyor, kimi suyuma yazı yazsa da çoğu sarsıyor beni.
En çok Londra ve New York’ta bu fırsatı yakalıyorum. Buna karşılık Paris’te içimi hoplatan sadece galeriler ile Grand Palais’de Monumenta adı altında düzenlenen sergiler.
Bu yıl Monumenta’da Buren vardı. 1980’lerin ortasında her biri farklı boyutlardaki sütunları Kraliyet sarayının bahçesine yerleştirildiğinde kıyamet kopmuştu.
Tıpkı Louvre önündeki cam piramit, cephesi renkli borularla bezeli Pompidou Kültür Merkezi gibi şehir ahalisini ikiye bölmüştü sütunlar.
İşte o Buren şimdi sadece büyük sanatçılara “Buyurun gelin ne isterseniz yapın” diye tahsis edilen, geçen yıl 270 bin kişinin gezdiği Anish Kapoor sergisine de ev sahipliği yapan Grand Palais’de.
Sergiyi yazıya dökmek kolay değil. 74 yaşındaki sanatçı 1900’de inşa edilmiş Art-Nouveau şaheseri sarayın demir ve camdan örülü kubbesinin altını bu kez sütunlarla değil, her biri saydam filmlerle kaplı 375 dev çanakla donatmış. Tıpkı katedrallerdeki vitraylar gibi ışığın yansımasını yakalamak için. Sergiyi bir kaykay üzerinde bir o bir bu yana kayarak tam yedi günde kurmuş.
Sanatçı kaprisi mi desem, inadı mı bilemedim, sarayın tepesinde usul usul salınan Fransız bayrağını da indirtip kendi sancağını çektirmiş. Madem ne istersen yap dediniz, madem açık çek verdiniz, madem bu dünya benim, sancağımı da çekerim dercesine.
Sanat sanat için mi toplum için mi yapılır tartışmaları süregiden güzel ülkemde sonu en iyi ihtimalle hüsranla bitecek kesin bir edim.
Paris’te gürültü çıkaracağı kesin ama Buren çanaklarının kaldırılmayacağı, milli duyguları galeyana getirmekten davalık olmayacağı da kesin. Yolunuz Paris’e düşerse mutlaka gezin.
Paylaş