Melun makine tatilimi mahvetti

Abbas gene yolcu... Kendimi, sahneye her çıkışında ilk günkü heyecanı yaşadığını söyleyen oyunculara benzetmem boşuna değil: Yolculuk arifesi içimi saran pırpır gene aynı pırpır. İstanbul-Londra-Berlin... Peşine bir de Paris’i takabilirsem, daha ne isterim? Ama melun bir makinenin azizliğine uğradım

Her yolculuk öncesi neredeyse otomatiğe bağlanmış alışkanlıkla gideceğim şehirlerin hava durumuna göz atıyorum. Berlin sınıfı geçer, 21 derece ve güneşli. Londra 18 derece, yağış yok ama belli ki rüzgârlı.. Hissedilen 15 derece diye altını çizmişler. Paris’e gelince, anlaşılan son haftalar o kadar yağışlı ve soğuk geçmiş ki hava durumunu sunan kız parçalı buluta ve 17 dereceye çoktan razı bir ifadeyle izleyicilere gülerek “Sonunda havalar mevsim normallerine döndü” diyor...
Alt alta yazıp topluyor ortalama alıyorum: Yapacak bir şey yok.
Hoş geldin sonbahar!

ALMAN POLİSLE DİDİŞME İHTİMALİ

Aslında keyfim o kadar yerinde ki soğuğa gidiyor olmak bile canımı sıkmıyor. Şu son iki haftayı nasıl geçirdim bir ben bilirim çünkü. Program çok önce çizilmişti. 16’sında Berlin’e gidecek orada Art and the City adı altında topladıkları altı bölümlük film çeken çocukları görecek, sanatçı atölyelerine girip çıkacak, tanışmayı dört gözle beklediğim yedi-sekiz kişiyle tanışacak ve oradan Nef’in davetlisi olarak Design Week’e katılmak üzere Londra’ya geçecektim.
Sonra Euro Star’a atladığım gibi ver elini Paris. Gelgelelim hiçbir şey düşündüğüm gibi gitmedi ve benim program bir makine yüzünden altüst oldu. Ne makinesi derseniz yeni pasaportları basan makine derim.
Bir arkadaşım ortada dolaşan pasaportuma göz atıp “Bunun süresinin bitimine az kalmış, yenilesene pasaportunu” dediğinde aklıma geldi pasaportun süresine bakmak. Aaa o da ne? 2012’ye kadar uzatıldığını sandığım süre 5 Kasım’da bitiyormuş. Sonra kurt düştü içime...
Kimi ülkeler bitimine üç aydan kısa süren pasaportları kabul etmiyor, geleni kapıdan döndürüyor diye bir şey duymuşum. Doğru mu eğri mi belli değil ama korkulu rüya görmektense uyanık yatmak evladır ve bu tür bürokratik işlemler Bodrum’da çok daha kolay halledilir diye kalkıp Polis’e gittim.
Gerçekten de pırıl pırıl bir büro... Sıra yok, işten bunalmış asık suratlı memur yok, insanın içini geren fazladan ciddiyet yok. Gene de sorayım dedim: 15 gün sonra bir yurtdışı gezisi var, bugün başvursam acaba ne gün alabilirim yeni pasaportu diye...
Memur, “İki, bilemediniz üç gün içinde geliyor normal şartlarda ama geçen hafta biraz yoğunluk vardı biraz daha zaman aldı gelmeleri” dedi.
Biraz daha zaman?
Üç gün olmasın da beş gün olsun, hadi bilemedin on gün... Tamam dedim ve parmak izi, biyometrik fotoğraf çekimi, harç yatırılması gibi İstanbul’da yarım günümü alacak gerekli bütün işlemleri on dakikada bitirip başvurumu yaptım.
Memur eski pasaportun bütün sayfalarına ‘İptal edilmiştir’ kaşesini basmadan “Acaba yolculuk ertesi mi yapsaydınız bu işi” diye uyarmadı değil; uyardı ama son zamanlarda pasaportları yenilemiş hangi arkadaşıma sorsam iki gün içinde eve teslim edildiği cevabını aldığım ve serde Alman polisiyle olası bir didişme ihtimali olduğu için “Sanırım yeterli zaman var” diyerek verdim eski pasaportu. Tak tak tak, emektar iptal edildi ve ben beklemek üzere eve döndüm.

POSTANE-MUĞLA-POSTANE

Sonrası şu: Bir hafta geçti ne ortada telefonuma geleceğini söyledikleri mesaj ne de eve gelen posta var. Polise yollandım. “Bir-iki gün daha bekleyin gelmediği takdirde Ankara’dan araştırırız” dediler. On gün geçti, gene ne ses ne nefes! Bu sefer hafif paniklemiş halde yeniden merkeze gittim artık aşina olduğum memurlar daha ben soru bile sormadan olumsuz anlamda başlarını salladılar: Sistem çok ağır çalışıyormuş, ekranda göremiyorlarmış bilgileri.
Ertesi sabah bu kez kargalar kahvaltılarını etmeden yollara düştüm. Sistem daha hızlı çalışmıyor ama isterse kaplumbağa hızında çalışsın somut bir cevap almadan geri dönmeyeceğime aht ettiğim için orada öylece dikildim ve sonunda pasaportun basıldığını ama henüz Ankara’dan yola çıkmadığını öğrendim.
Pasaportları basan makinenin arıza yaptığını o yüzden yığılma yaşandığını çipli yeni pasaportun ne zaman postaya verileceğinin bilinmediğini, ertesi sabah verilirse iki gün sonra teslim edileceğini söylediler.
Bu arada zaten Berlin programı yatmış, biletim yanmış, Paris sevdasından çoktan vazgeçmiş, Londra’yla yetinmek zorunda kalmışım, o da gitti gidiyor iyi mi!
Son kırk sekiz saat, postane-Muğla-yeniden postane arası mekik dokuyarak geçti.
Pasaport bundan iki saat önce geldi. Ayırttığım İstanbul biletimi aldım. Yarım saat içinde de evden çıkmalıyım. Bu da ne biçim yazı demeyin lütfen. Halimi anlattım...
Gelecek hafta yazacaklarımla, kısalığını, sasılığını unutturur, kendimi bağışlatırım.
Söz!
Yazarın Tüm Yazıları