“KİRPİNİN dikenleri koparsa, kanar mı” diye düşünüyordum uykumda, tüm kirpiler adına üzülerek.
Aslında bugünlerde yattığım uyku değil, uykuyla uyanıklık arasında anlamsız sorular sorarak üstünde yürüdüğüm bir köprü, tuhaf bir zaman dilimi. Belki de gün ışığını görmediği için başını, ne tarafa çevireceğini bilemeyen, kararsız, hüzünlü bir ayçiçeği gibi oluşumdan kaynaklanıyor bugünlerde, ne uyuyorum ne uyanığım. Yeterince uyuduğunuz halde uyanmak gelmiyorsa içinizden ya da ruhunuz huzursuzluk vererek uyumayı reddediyorsa, yaşama işini beceremiyorsunuzdur aslında.
Neyse konumuz bu değil. Duyduğum sese daha fazla tepkisiz kalmadı bedenim. Ayçiçeği uykusundan gürültüyle sıyrıldım. Kirpileri düşünmeyi bıraktım, yataktan sürükleyerek çıkardım bedenimi. Tahteravallinin bir ucunda yapayalnız kalmış bir çocuk gibi öfkeli bağırıyordu adam kadına, evi terk edeceğini söylüyordu. Kadın her defasında döneceğinden emin olduğu adama, gitmek için neden beklediğini soruyordu alayla. Yan komşularımın haftada bir gün seviştiğini, dört, beş gün kavga ettiğini duyarım. Birbirlerine bağırırlar, ne olduğunu bilmediğim şeyler fırlatırlar, çarpıp, kırılan eşyaların seslerini duyarım duvarımda. “Yapma demiyorum hobi olarak yine yap” diyen bir ifadeyle bağırdı kadın “Git ama şunu da unutma bizim bir evliliğimiz var.” Birbirlerine edecekleri en anlamlı söz buydu. En samimi saldırı ve savunma cümlesi. En samimiyetsiz mazeret. Aşk mı dediniz? Bu senaryoda aşk yok değerli okuyucu. Sadece evlilik var. Ve bunun bu şekilde de olsa yürümesi gerektiğine bizi inandırmaya çalışan bir toplum. Vazgeçme eşiğinden neden atlamadıklarını düşündüm. Frida Kahlo, Diego’ya yazdığı mektuplarda ondan neden vazgeçtiğini yazmış; “Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim. Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim. Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim. Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim. Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden “sen” olduğun için vazgeçtim. Bencil olduğun için vazgeçtim. Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgecmem için yeterli değildi çünkü sevgim yüceydi. Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım. Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.”
Kendimizi en değersiz hissettiğimiz an bize hayatın sunduğu bir armağandır, son şanstır vazgeçme eşiği. Buna cesaret edemediğinizde ruhunuzu, bedeninizi, özgüveninizi, kendinize saygınızı denizin dibine gömülen üstü mühürlü kurşundan bir kutunun içine hapsedersiniz ömür boyu. Acı ve kendinize acıma eşiğinizi yükseltmekten başka hiçbir çareniz kalmamıştır sonrasında.