“BİR düzen kursan, normal insanlar gibi çoluğa çocuğa karışsan, yalnızlık nereye kadar?” diye sıkıştırılıp, üstüne bir de arsızca kendisinden habersiz evlendirilmeye çalışılan arkadaşım sonunda pes etti.
“Hahahayttt hiç de değil! Bir kere evde üç kişiyiz; ben, keyfim ve kahyası” diyen kızcağız hastalanıp evde yatağa düştükten ve bütün gün her kanalda yayınlanan evlilik programlarına maruz kaldıktan sonra, mahalle baskısını bir de medya yoluyla iliklerine kadar hissetti ve telefona sarıldı. Gerisi onun ağzından... “Evet evet bir an önce evlenmeliyim, yoksa adam kalmayacak memlekette” deyip eşe dosta haber verdim, telefon trafiği durmuyor. “Arkadaşlar evleniyorum” Sevinç çığlıkları “Kiminle”... “Ben de bilmiyorum, bulacağız artık” Sevinç çığlığı kesiliyor, yaşattığım travmanın etkisini azaltmak için: “Ama karar verdim işte, yani karar vermek yapmanın yarısıdır derler, demezler mi, alo, alooo...” Tık yok. Yarım kalan memnuniyetsiz ses “İyi bari... Bir an önce araştırmalara başlayalım da vazgeçme” diyor. ¡ ¡ ¡ Evet evet çok doğru bir karar verdim. Zaten çocuk da yapmak gerek. Biyolojik saat diye bir şey var. Üstelik uğraştım durdum bunca zaman, mitoz bölünüp çocuğu aradan çıkartırım diye ama yok, bölünemiyorum, Hem bölünsem benden bir tane daha olacak, hem de aynı evde! Kabus gibi. Sonra bir de ona koca ara, daha kendime bulamamışken. Kesin ikinci kişi gerekiyor çocuk için. Denemeyin yani iki kişi olmadan çocuk olmuyor. ¡ ¡ ¡ Neyse tekrar ikinci kişi olacak adama dönüyorum. Listeler çıkarılmaya başlanıyor. Üç kişilik KOCA bir bekar listesi önüme seriliyor. Listeye bakınca arkadaşlarımın uçarı kaçanı affetmediğini görüp duygulanıyor. 1) Bir bankacı -stres, sinir bileşkesidir bu adam kesin- 2) Bir akademisyen ? uzun zaman bekar kalmış ve tercihleri konusunda çeşitli spekülasyonlar yapılıyor, allaamm insanlar ne kadar da kötü niyetli yaaa- 3) Bir emekli muhasebeci -bu nasıl karışmış ki buraya! O kadar mı çaresiz göründüm insanların gözlerine- Ve benden 10 yaş küçük genç mühendis, bu da bonus! Bağımsız aday kendisi. Beni O buldu ?yok artık canım arkadaşlarım, genç, güzel, kulağa hoş geliyor itiraf edeyim ama şimdi olmasa da her daim çıtır kalmayacağına göre 20 sene sonrayı düşünmek lazım- Gerçekten umutsuz durum, vur kızım kafanı dağlara taşlara. ¡ ¡ ¡ Yahu nereye gitti bu adamlar. Yok en iyisi katalogdan seçmek deyip tekrar o muhteşem evlilik programlarına döndüm Mesela ben fark etmeyeli “kara kaşlı, kara gözlü, döşü kıllı erkekler”e bir talep patlaması yaşanmış ki şimdi ara da bulabilirsen, karaborsadalar yani. E memlekette arz fazla ama, talebi karşılayacak kadar yok. Benim de vakti yok hemen vazgeçtim “kara kaşlı döşü kıllılardan” Biraz daha izleyince, memleketin çivisinin çıktığını, afedersin sayın okuyucu, memleketin oldukça değiştiğini de fark etmesi uzun sürmedi. “Yahu ne kadar değişmiş ülkemiz. Ne kadar rahatlamışız kendimizi ifade ederken, utanma sıkılma olmadan, böceğe bakar gibi adamın suratına “Iı ııhh elettiriğim tutmadı” diyen “Evi benim üstüne yapacaaan, bir tene de araba isterim şoförlü tercihimdir” şeklindeki mütevazı isteklerini dile getiren, kaderin sillesini yemiş incecik kol böreği yapan kadınlar varken kim onun gibi portakallı somon yapan kadına bakar. Ev ekonomisinden bihaber, aldığı maaşı “Ama sudan ucuzduuuu, almasam kesin arkamdan ağlarlardı” diye üç çift Louboutin ayakkabıya yatırıp kalan günleri “Rejimdeyim diye çorbayla geçiştiren bir kadınsam suçlu muyum yani?” Birden içine su serpiliyor, sahi her kör satıcının bir kör alıcısı vardır diye bir laf vardı hani... Kullanılıyor o değil mi hala... Oh be... ¡ ¡ ¡ Yakınımda tanık olduğum bir Türkiye çılgınlığını paylaştım. Hem de örnek başkent Ankara’dan. Peki sen okuyucu? Kıpırdasan diyorum, evlensen diyorum... Maşallah salondaki tozlar domates, salatalık ekecek kadar toprak halini aldı, normal insanlar gibi bir düzen kursan diyorum, çoluk çocuk...