Önyargı kısık ateşte pişer

DÜN kıymalı baklava yedim.

Hemen “İğrenç!” gibi kelimeler sarfetmeyin, damak zevkime biraz saygı istiyorum sadece.
Ben yıllardır yerim bunu.
Şöyle incecik açılmış her katın arasında kıyma parçaları olur. O parçalar şurubu iyice emmişse ağzınızda dağılır. Damağınızla diliniz arasında erir o şerbetli tat. Yanına da taze kaymak ya da dondurma olursa ooof ki ne off.
Şu andaysa önümde koca bir tabak cevizli baklava var.
Değişen?
Hayır içerik değil.
İçerik aynı...
Değişen baklavaya bakışım, yani yargım.
Değiştiren 40 yıllık haddini bilmez bir tatlıcı.
İki kilo baklava
kıymalı olsun...
Ankara’da Tunalı’nın en işlek tatlıcısına girdim dün. Büyük bir iştahla “İki kilo kıymalı baklava istiyorum” dedim.
Tezgahtaki adam önce söylediğimi anlamayıp tekrarlattı. “Tatlı yerken gözüm dönüyor, 2 kilo ne ki” diyeceğim ama demedim.
“Yok canım hepsini ben yemeyeceğim tabii, eş dost, arkadaşlar...”
Sözümü kesti, “Yok baklava nasıl olsun dediniz?”
“Kıymalı... Kıymalı olsun.”
Adam gevşek gevşek sırıtmaya başladı.
“Bırak abla ya, dalga geçme.”
İsteğim adama bu kadar tuhaf geldiğine göre, tatlıcı yerine ayakkabıcıya girmiştim herhalde.
Çıktım, dükkanın tabelasına baktım. Olmam gereken yerdeydim.
Buzdağı ifademi takınıp, -böyle kendini bilmezlere sert ve ciddi olmak gerekirmiş öyle der uzmanlar- tekrarladım:
“Bakın ben 2 kilo kıymalı baklava istiyorum.”
Aynı sertlikte yanıt gecikmedi.
“Hamfendi, 40 yıldır bu işi yapıyorum. İki çeşidini bilirim sadece. Fıstıklı, cevizli. Kıymalısını da mı yapmaya başlamışlar?”
Yok adam düpedüz kafa buluyor benimle.
“40 yıldır dükkandan çıkmıyorsunuz herhalde...” diye çemkirmeye başlamışken fıstıklının yanında koca bir tepsi kıymalı baklavaya ilişiverdi gözüm. Çığlık attım:
“Ah işte! İşte orada!”
“İyi de o cevizli be ablacım...”
“Yok canım olur mu, kıymalı işte. Şu yeşil tepsinin yanındaki...”
“..............”

Önyargı reformu

Anlattığım bu olayı, uydurduğum bir hikaye sanıyorsanız fena halde yanılıyorsunuz. Çünkü ben çocukluğumdan bugüne kadar cevizli baklavayı kıymalı baklava diye yedim.
Neden?
Bana öyle öğretildiği için.
Neye inandırılırsanız, neyi görmek isterseniz, size ne öğretildiyse onu görürsünüz karşınızda; önyargı hastalığınız varsa...
Nefret ettiğim bir şeyi yıllarca bayıla bayıla yedim.
Sevmediğim bir tat önüme sevdiğim bir isimle çıkarıldığı için...
“Bu ceviz değil ama şekerim, kıyma, hadi aç ağzını” denildiği anda gördüğüm kıymaydı artık 25 yıl... Hiçbirşey bu gerçeği değiştiremezdi.
Ta ki birisi “Dalga geçme be abla” deyip önyargının kör ettiği 5 duyu organımdan şüphe etmem gerektiğini söyleyene kadar.
Önyargı kısık ateşte pişer içinizde... Zamanla...
Öyle inanır ve inandırılırız ki artık hiçbirşey ikna edemez bizi. Karşınızdakinin bir böcek değil çiçek olduğuna, siyahın beyaz olduğuna, inanmazsınız. Çünkü körsünüzdür artık.
Sadece körsünüzdür... Her şeyi sizin yerinize önyargılarınızın sınıflandırdığı bir körlük...
Bunun ne kadar tehlikeli olduğunun farkında mısınız?
Geçen haftalarda sürekli ülkenin ve siyasetçilerin gündeminde yargı reformu konuşulup durdu. Taslaklar, kanun teklifleri havada uçuştu. Yargı reformundan önce ve çok daha acil bir reform gerekiyor oysa.
Acilen meclis gündemine taşınıp hepimizin hayatını değiştirecek bir reform: Önyargı reformu...
Bunu düşünün, hayatınızı önyargıların yönetmesine izin vermeyin.
Siz bunu düşünürken, ben de yazıma ara verip o çok sevdiğim kıymalı baklavadan almaya gidiyorum. Cevizli baklavadan nefret ederim.
Yazarın Tüm Yazıları