ÜÇ yaş ve üstü kuşağı iyi takip edin. Gördüklerinize inanamayacaksınız. Hayatı bambaşka algılıyorlar, yorumluyorlar ve tepkiler veriyorlar. Onlardan öğreneceğimiz çok şey var.
Bütün doğrularınızı altüst edip, kendinizi aptal hissettirecek kadar akıllılar. Neden 3 yaş diyorum? Ben hayatı 3 yaşındaki yeğenimden öğreniyorum da ondan. Hele bugün bana anlatılan olayla bütün hayat tecrübelerimi, bu tecrübelerden bana kalan bilgileri olduğu gibi çöpe atıyorum. Ve bu yeni yaşam koçumu sıkı takibe almaya başlıyorum. Olay cici kızın ?Yeğenim kendine böyle bir isim vermiş, şaka değil! Kim demiş ismimizi kendimiz seçemeyiz diye- kreşinde ilk günde geçiyor. Sınıfta çıldırtıcı bir gürültü var. Her çocuk kalkıp kendini tanıtıyor. Bizimki sıra kendisine geldiğinde konuşmaya başlıyor. “Benim adım cici kıs... Benim adım...” Sonra kendini tanıtmayı kesip sınıfın öbür köşesinde oturan oğlana dönüyor, bas bas bağırarak “Ben sana deli gibi seviyorum Dağhan” diyor. ¡ ¡ ¡ Kreşin ilk günü demiştim değil mi? İlk gün... İlk görüşte deliler gibi bir sevmeye dönüşen bir aşk! Ve sınıfın ortasında o cehennem gürültüsünde haykırarak ilan edilen amansız bir manifesto aşka dair... Bütün sınıf susuyor, Nuri Bilge Ceylan olsa, bu sahnede böyle uzun bir sessizliğe aşkı böyle yerleştiremez. Bastıramadığı gürültünün birden trans haline dönüşmüş sessizliğinden öğretmen şaşkın. Çocukların kafası daha fazla karışmasın diye hemen devreye giriyor: “Aaaa ne güzel, alkışlıyoruuuz. Demek cici kız, Dağhan’ı çok seviyormuuuuş, ne güzel değil mi bir insanı sevmek çocuklaaaar...” Sınıfta çıt yok hala. Cici kız öylece bakıyor oğlana. Oğlan korkudan olduğu yere sinmiş nedense. Devam ediyor öğretmen: “Amaaa... Ben sana deli gibi seviyorum denmez. Ne denir? Seni seviyorum deniiiir... Değil mi? Ya da ben sana aşığım denirrrrr, değil mi...” Sözünü kesiyor öğretmenin kızımız. “Biliyorum! Ama kafası karışsın diye öyle söyledim...” Bu cümleyle birlikte bütün sınıf sihirli bir değnek dokunmuş gibi az önceki sessiz kıyamet alameti yaşanmamışcasına devam ediyor gürültüye. Donup kalma sırası öğretmene geçiyor. ¡ ¡ ¡ Hayatta karşılaşacağı zorlukların yarısını daha şimdiden çözmüş bir çocuk. Siz Aşk-ı Memnu seyredip Firdevs hanımdan kadınlık taktikleri öğrenirken ya da Kızılay’daki çiçekçiden aldığınız bir demet nergisle çok büyük bir icraat yaptığınızı, aşkınızın ömür boyu süreceğini sanırken, el kadar çocuk, aşkı “Her şey fani, marifet kafa karıştırmakta” diye özetliyor. Muhtemelen de bir sonraki icraatı ilan-ı aşk ettiği çocuk sevgi sözcüklerinin devamını beklerken, ertesi gün yanına gidip o sahne hiç yaşanmamış gibi elindeki oyuncak kamyonu çocuğun kafasına geçirmek ya da rekabeti kızıştırmak için başkasını öpmek falan olacak. Ya da bizim aklımızın ucunda bile geçmeyecek bambaşka bir eylem. Kuralları, alışkanlıkları yerle bir eden bir tavır. ¡ ¡ ¡ Aşk da sonludur, doğrudur. Ama ne kadar süreceği, tahribat yapacağı ya da ne kadar müthiş yaşanacağı da size bağlıdır. Yok ben almayayım, gittiği yere kadar gider ya da gerek yok sevgilimin (karı-koca siz doldurun artık içini) gözü benden başkasını görmüyor diyenler! Sizi kendi halinize bırakıyorum. Sadece, rica ederim Sevgililer Günü’nü yalnız geçirdiğinizde kutlama yapılan yerlere bomba ihbarı yapıp huzurumuzu kaçırmayın ya da şu aşk acısıyla sesini sonuna kadar açtığınız müziği biraz kısın, içinizde yaşayın acınızı...Vallahi doğru söylüyorsun, değişiklik yapayım ya da kafa karıştırayım diyenler ise toplanın etrafıma. Gün bizim günümüz. Bugün şöyle bir şey yapın mesela... Uzun zamandır görmediğiniz ya da akşam dönüşünü beklediğiniz adama ya da kadına şöyle deyin: “İbibikler ötmeden gel yalvarırım”. Maksat kafası karışsın, düşünsün dursun...