ZAMAN ne çabuk geçiyor... Ramazan geldi geliyor derken, koca bir ayı geride bıraktık ve Bayram geldi. Bayram tatili de dokuz gün olunca herkesi bir telaş aldı ki sormayın?
Bayram tatilinin dokuz güne çıkması öncelikle yaz tatilinin hakkını veremeyenler için müthiş bir fırsat, turizmciler için de yaz sonu promosyonlarından elde edilecek yeni bir kazanç kapısı oldu. Kimi deniz kenarına koşarken, kimi de memleketine, köyüne, aile büyüklerinin elini öpmek için düştü yollara. Ankara şimdiden boşaldı. İstanbul’daki arkadaşlarımla konuşuyorum, herkes aynı şeyi söylüyor. İstanbul’da trafik bile yokmuş, düşünsenize.
Futbola ağır darbe
Ama bu bayram öncesi benim içim kan ağlıyor. Geçtiğimiz hafta Çarşamba UEFA, Türk Futbol Federasyonu’na bizi Şampiyonlar Ligi’ne göndermeme kararı aldırdı. Federasyonun yönetemediği bu kriz, kura çekimine beş kala sadece Fenerbahçe’ye değil tüm Türk Futboluna ağır bir darbe indirdi. Ben hep söylerim hayatta krizi yönetebilmek en önemli meziyet. Bu iş hayatında da böyle, siyasette de, sporda da... Sonuç olarak TFF bize diyor ki: “Sen şike yaptın, bundan dolayı Şampiyonlar Ligi’ne gidemezsin. Sen suçlusun ama seninle aynı yargı sürecinde olan Trabzonspor suçsuz. Senin yerine Şampiyonlar Ligi’ne o gidecek.” Biz de diyoruz ki: “Tamam eğer şike yaptıysam o zaman bizi Bank Asya Ligine düşürün.” Olmaaaz! Küme düşme kararını Federasyon olarak ben veririm. Fenerbahçesiz bir Süper Lig olamaz. Sen altın yumurtlayan bir tavuksun. Durum aynen böyle. Süper Lig’in değerini düşürmemek, yayıncı kuruluşun para musluğunu kesmemek için bizi küme düşürmüyorlar. Ama öte yandan da Şampiyonlar Ligi’ne katılmamak demek 25 milyon Euro zarar demek. Prestij kaybı demek, kar kış demeden takımını destekleyen fedakar taraftarın psikolojik yıkımı demek.
Dudak uçuklatan iddia
Bir iddia da var ki dudak uçuklatacak cinsten: Bize düşmanlık üzerinden geçinen Galatasaray’ın bu karar için UEFA’ya hem mektup hem e-maillerle baskı yapması. Hatta bu yetmiyormuş gibi yöneticilerin bizzat giderek aleyhimize lobi faaliyetinde bulunması konuşuluyor. Aslında Mehmet Ali Aydınlar’ın hem bir işadamı olarak iş dünyasındaki başarılarını hem de bir taraftar olarak Fenerbahçe’ye hizmetlerini büyük bir hayranlıkla izlerdim. Ama bu olayda çok büyük bir hata yaptı. Ben olsaydım Federasyon Başkanı seçildikten hemen sonra patlayan bu krizde ‘Benim böyle bir durumda tarafsız olmamı beklemeyin. Ben başkanlıktan istifa ediyorum’ derdim. Tarafsız olmaya çalışırken ardı ardına verdiği yanlış kararlar daha büyük sorunlara yol açtı. Aydınlar eğer istifa kararı alabilseydi ilk kongrede Fenerbahçe Başkanıydı. Ama bence artık Fenerbahçeliler değil başkanlık, sayın Aydınlar’ı Saraçoğlu’nun yakın çevresinden bile geçirmeyecekler. Bırakın her şeyi, Twitter son iki gündür taraftarın Acıbadem Hasteneleri’ni protesto etme çağrısıyla kaynıyor.
Özdemir’in istifası
Nihat Özdemir’in istifasına tüm Fenerbahçe camiası gibi ben de çok üzüldüm. Her ne kadar Mayıs ayındaki kongreden sonra yokum dese de Nihat Ağabey’in Fenerbahçe’ye olan tutkusu ve sevgisini tüm Ankaralılar gibi ben de çok iyi biliyorum. Son iki yıldır pek çok maçı birlikte izledik. Birlikte güldük, birlikte üzüldük. Hatta o şike yapıldığı iddia edilen maçlarda hop oturup hop kalktık. Nihat Ağabey son zamanlarda tüm işini gücünü bırakıp, takımı bu krizden çıkarabilmek için var gücüyle savaştı. Taraftar-TFF ve Metris arasında köprü olup sağlıklı kararlar almaya çalışırken çok yıprandı, çok yoruldu. Aslında belli ki sorunu karar aldıramamaktı. Bir şey yapamamanın üzüntüsünü yaşıyordu. En sonunda kendisi için son derece doğru bir karar alarak istifa etti. Evet taraftarlar kadar, camianın her kademesi öyle büyük yara aldı ki... Ve ne yazık ki bu leke yıllarca camianın üzerinden silinmeyeceğe benziyor...