Anne mutfakta, baba ve oğul televizyon karşısında. TV: ...Türkiye yeni bir soğuk hava dalgasının etkisi altında. Kar yağışının yarın akşamdan itibaren etkili olduğu... ÇOCUK: Yaşasın kar! Kardan adam yapacağım. Okul tatil olur. Tepeden kızakla kayarım. Kızak yok, ne olacak? Ben de kızaksız kayarım. O tepeden bidonu yuvarlasan kayar zaten. BABA: Hah, bir karımız eksikti. Artık yola çıkmak da eziyet, ama yiyorsa çık. Başka memleketin damına yağar kar, bizim memleketin... Tövbe tövbe nimete bile küfreder hale getirdiniz adamı, kar eşittir rezillik bu memlekette. Kar değil nükleer serpinti yağıyor sanki. TV: ABD’de iki yıl boyunca nezarette unutulan adama 22 milyon ödendi. ÇOCUK: Beni markette unuttular. Çok ağladım. Annemle babama götürdüler beni polis amcalar. Beni hiçbir yerde unutmasınlar. Çok korkuyorum. Beni unuturlar mı mesela “Can” derler “Can biz seni hatırlamıyoruz bizim çocuğumuz değilsin sen” derlerse ben çok ağlarım derim ki “Ben Can’ım, Can.” ADAM: E ne olmuş? Orijinal bir haber mi bu kardeşim. Bizde unutulmadan, suçluluğu kesinleşmeden yok yere yatan, yıllarca yatanlar var hem de. Neden? Masumiyeti ispatlanana kadar herkes suçlu çünkü memlekette. Tazminat da yok, emeklilik de, sigorta da hem de. TV: İstanbul a yapılacak 3. köprü için ihaleye katılım olmadığından dolayı milli bütçeden yapılacağı... ÇOCUK: Çocuk köprüsü yapsalar keşke. Çocuk olmayan geçemez! Dur bakalım! Sen çocuk değilsin sen diğer köprüye. Tırmanmak serbest tepeye! Askerler ufukta bir gemi var, bir savaş gemisi! Topları ateşleyin, suya düşmeyin dikkaaat! ADAM: He yani bana sormadan kafaya koydunuz, benim bütçemden yapacaksınız da yazık günah değil mi orada keseceğiniz ağaca, kirleteceğiniz suya... Daha dur sen, kim bilir kimler kapattı o arsaları da. Yok, zaten 3 köprü de yetmez, enine kapatın boğazı 20 tane yan yana köprüyle. Adı da ‘yemişim doğayı köprüsü’ olsun. TV: Futbol federasyonu olağanüstü genel kurulunda sert tartışmalar yaşandı ancak toplantıdan yine bir sonuç çıkmadı. ÇOCUK: Gol, Can’dan geldi! Gooool! Ama çok sevinmedi, çünkü evden annesi çağırıyor veee oyuncu değişimi... Yok, ben futbolcu olsam, annem oyunun ortasında çağırır eve kesin. Zorla yemeği sokar ağzıma. Sahaya iner sırtımı, terimi silmek için, rezil eder arkadaşlara. Yok ben futbolcu olmasam daha iyi. En iyisi kamyon şoförü olayım. ADAM: Hah! fare doğurdunuz yine. Adamda futbol sevgisi bırakmadınız, ne yapacaksınız yapın kardeşim. İnsan utanır artık, hiçbir şey açıklamayacağız diye toplanıp açıklama yapmamaya. Utanmak yok, yola devam. Benim gözümde siz, takımlardan önce küme düştünüz be! KANAL DEĞİŞTİRİLİR ADAM: Yarışma varmış, iyi bari. TV: Ben köpek taklidi yapacağım ADAM: Köpek taklidi? Vallahi çok yaratıcı... Yeteneğin buysa, yeteneksiz kalasın Türkiye. Ha bak, benim de yeteneğim yok ama evde sessiz sedasız oturuyorum, en fazla menemen falan yapıyorum ama kimseyi taciz etmiyorum böyle. ÇOCUK: Ben de böyle bir sirke gitmiştim bir keresinde. Orada da köpekler yürüyordu böyle. Annem köpek almama izin vermiyor ama bir köpeğim olsa yanımda uyur o geceleri. Düşmanlar saldırdığında “Yakala Co” derim. O da yakalar. Herkes benimle arkadaş olur. Ama köpek sevgisi yok benim annemde, çok yazık. BABA: “Ben şimdi oğlumun yanında kalırım Onun kırmızı yapraklardan yapılmış Bir zaman dışılığı vardır Beni anlamaz Anlamaz, niye anlasın Anlaşılmak! –değil mi ama – sanki kimsenin olamaz” * Böyle tanık olabilirsiniz Türk’ün büyümekle imtihanına... Bir baba, bir oğul, bir televizyon yeterlidir o çocuktan o adama nasıl olup da dönüştüğümüzü anlamaya. Şimdi arkanıza yaslanın ve sorun kendinize; “Hani benim gençliğim nerde? Bilyalarım, topacım Kiraz ağacında yırtılan gömleğim Çaldılar çocukluğumu habersiz” ** *Ben Ruhi Bey Nasılım/Edip cansever **Hani Benim Gençliğim/Yusuf Hayaloğlu