“Babalar gününde oğlum, ağzımın kenarından akan salyayı siliyordu “
Her ne kadar kulağa dramatik gelse de, sesin sahibi bunu söylerken bir yandan da kendiyle inceden alay ediyordu. Bir moda dergisinin editörü olan Jean-Dominique Bauby’nin yaşanmış hikayesini anlatır “Kelebek ve Dalgıç“... İmrenilecek bir kariyeri, renkli bir hayatı olan genç adam, kırklı yaşlarının başında geçirdiği beyin kanaması sonucu bir sabah felç olarak uyanır. Sol gözü dışında hiçbir şeye hükmedemeyen, yani “ içeride kilitli kalma sendromu “ yaşayan Jean, felç olduğu andan itibaren kendisine göre hareketlerini tamamen yok eden bir dalgıç giysisi içinde, arkadaşlarına göre “ artık bir sebze “ olarak yaşamakta bize göre ise ölüdür. O’nu daha iyi hissetmek ve anlamak için belki de boynunuzun pozisyonunu değiştirmeden anahtar deliğinden bakmayı deneyebilirsiniz. İnsanları sadece bel hizalarından ve tam karşısındaki açıdan gören sol gözünüzle...
Ve yeniden hikayeye dönelim; Genç editör, sahilde koşup oynayan çocuklarına katılamaz, telefonda kendisine soru soran babasına yanıt veremez, sağlıklıyken kırdığı ya da ihmal ettiği insanların farkına varır, yapmayı erteledikleri, değerini bilemedikleri her şeyi sorgular,acı çeker, kendisine sunulan farkında olmadığı nimetlerin pişmanlığını yaşar. Ancak bir gün bir karar verir. “Kendime acımaktan vazgeçtim. Fark ettim ki gözümden başka iki şey daha var sahip olduğum. Hayal gücüm ve hafızam “ O andan itibaren, özgür bir kelebek gibi istediği yere uçabilen hayal gücü, onu kendi ifadesiyle bir dalgıç elbisesine sıkışmış bedeninden çıkarır. Bir kitap dahi yazar konuşma terapistinin yardımıyla, her harfi tek tek oluşturarak, büyük bir azimle.
92 yaşındaki babanın “Sen bedeninde hapsolmuşsun, ben dairemde” cümlesi “ pek çoğumuzun hayatını özetliyor galiba. Bu yaşanmış olay, yönetmeni’i Julian Schanebel’e ödül getirdi Cannes film festivalinde. O’nun dalgıç giysisi içinde giderek dibe battığı şekilde simgelediği hayatını felçli halini izlerken bizim özgür bedenlerimizdeki felçli halimizi düşündüm. Ne yapacağımızı bilmeden, bedenlerimiz içinde, kararsız, sancılar içinde felçli beynimizi, düşüncelerimizi. Yapacak bir şey yok, kader böyleymiş diyenlere özellikle tavsiye ediyorum. Filmin sonunda sorgulamak kalıyor size sadece; Dalgıç giysisi içinde sıkışmış ve giderek batan bir felçli misiniz ya da özgür bir kelebek mi...