Kupkuru dudakları en sonra Dediler ki, içkiden öldü, yalan! Sevgisizlikti onu aramızdan çekip çıkaran.” Yeni zamanın sevgisiz yaşayan, sevgisiz büyüyen insanı, sessiz sedasız kendini içkiye vurup ölecek kadar masum değil artık, Edip Cansever’in şiirindeki gibi. Türlü bahane ve nedenler ileri sürülse de suç ve suçlunun birinci derece azmettireni, kendi vatandaşına copla saldıran polisin, hakkını arayan işçiye, öğrenciye böcek gibi gaz sıkan zihniyetin, katilin, tacizcinin-tecavüzcünün, işkencecinin, hırsızlık yapanın, rüşvet alanın, hangi nedenle olursa olsun herhangi bir insana şiddet uygulayan, sanal çağda klavye başında kesip biçen, nefret kusan insanların en acınası gerçeği sevgisizlik. Polise derdini konuşarak anlatabilme lüksüne sahipken, dokunulmazlık zırhını ve iki adamı yanına alarak, güya şiddete tepki olarak, mazlum gibi ağlayarak tokat atmayı tercih eden milletvekilinin, kendi yaşamında, insan öldürmek için kurulmuş bir örgütü savunurken, insan sevgisinden haberdar olduğunu düşünüyor musunuz? Ölen bir annenin ardından “su testisi” diyecek kadar kin, nefret kusabilen Hıncal Uluç’un hayatında bir kez olsun herhangi bir insan tarafından hiç karşılık beklemeden sevilmiş olma ihtimali var mıdır mesela sizce? Ya da güya Japonya’da yaşanan acıya dair empati kurarken, iyi ki japonlar Türkçe bilmiyor dedirten “henüz iki saat önce tanıştığı evli, japon kadınla olan ateşli sevişmesini, kimono fantezisini, acemi ergen diliyle kaleme alan Reha Muhtar’ın bir kadın tarafından gerçek bir aşkla sevilmiş, sevişmiş olduğuna inanıyor musunuz?
Geçen hafta vurularak ölümün eşiğinden dönen İbrahim Tatlıses’in ardından “ama o da hak etti” tarzında yazılar yazabilecek kadar çok gözü dönmüş insan görmek sizi de korkutmadı mı? Üzülmüyor musunuz onları bu ruh haline dönüştürecek yaşadıkları deneyim ve olaylar, içlerine doldurdukları nefret için? Çocuk-kadın, hayvana tecavüz edip öldürenlerin küçükken neler yaşadığını tahmin edebiliyor musunuz? Ben de edemiyorum. Tek bildiğim bir kez olsun güvenle sarılıp sarmalanmadıkları, kafalarının okşanmadığı ve bu dönüşüm sürecinde tahmin edemediğimiz yaşananlar. Öz kızını herhangi bir törenin, geleneğin arkasına saklanarak 70 yaşında bir adama gelin diye satan bir baba, gerçek bir ailede büyümüş müdür, annesiyle yakınlığı doğum anından ibaret değil midir en fazla? Trafikte yanındaki adama yan baktı diye sopayla öldüresiye saldıran adamın ruh halini anlamak için çok derin sosyal, ekonomik çözümlemeler yapmanıza gerek yok. Sevgi maalesef öğrenilen birşeydir. Görmeden, yaşamadan bilemezsiniz ve önce kendini sevmesiyle başlar insanın başkasını sevmesi... Kendini sevmesi ise bir başkasının ona bunu sadece varlığıyla bile hak ettiğini göstermesiyle yani küçük bir çocukken başlar... Geleceğe bırakılmaz, telafisi yoktur. Sevilmemiş insandan korkun, içindeki boşluğa tüm kötülükleri dolduracaktır.