Paylaş
“ Çok özledim, buluşalım “
“Olur, “ diyorum “ akşam detayları konuşalım “
Bu arada içeri giren bir hastanın sesini duyuyorum. Bizimki “ birazdan alacağım sizi “ diyor.
“Seni tutmayayım, hastalar beklemesin “ diyorum.
“Yok, yok “ diyor “ anlat bakalım neler yapıyorsun ? “
Yahu dışarıda hasta beklerken ben neler yaptığımı anlatmaktan hicap duyarım. Desem ki artık günün son saatleri de bizim doktor çok yoruldu, biraz ara vermek iyi gelir. E, öyle bir durumda yok.
“Anlatırım, uzun uzun konuşuruz. Akşam beni ara mutlaka “ diyorum.
Bu arada hasta yeniden içeri giriyor ve doktor arkadaşım bu kez sert bir tavırla “ alacağım dedim ya, biraz bekleyin lütfen “ diyor.
Hissettiğim duygular kelimelerle ifade edilemez. O’na da ifade edemiyorum ki şarjım bitmiş gibi telefonu bir anda kapatıyorum kıvranıp duracağıma.
Medeni bir davranış olmadığının farkındayım ama bazen böyle kilitlenip kalıyorum.
Geçen gün İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 1971 yılı mezunlarından, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Şef Yardımcısı, UEÇG üyesi Dr. Aydemir Yalman’ın vefatından önce meslektaşlarına yazdığı mektubu okuyordum. Türkiye’de tıp bilimine, doktorlara tutulan bir ışık niteliğinde olduğunu düşündüğüm bu önemli satırları mesleğine gönül veren, idealist , saygın doktorların da, işini sadece ticarete dökmüş insan kasabı olanların da okumasını dilerim.
Kanser olduktan sonra hastanelere doktor olarak değil hasta olarak giden Aydemir Yalman o süreçte yaşadıklarına inanamamış adeta, şok üstüne şok yaşamış.
Bedeni zorlu radyoterapi ve kemoterapileri alırken ruhuyla kimsenin ilgilenmediğini anlatan Yalman’a bir sınıf arkadaşının tavsiyesi üzerine kanser hastalarıyla çalışan bir psikolog evinde terapi yapmış. Ne yazık ki hayatını kaybeden bu değerli doktorumuz ölümünden önce “doktora bir de hasta olarak gidin “ diyor meslektaşlarına. Yapılan davranış hatalarını anlamanın başka yolu yok çünkü. İşte O’nun, doktora hasta olarak gittiği dönemde yaşadıklarından bazı önemli satırlar:
DOKTORA BİR DE HASTA OLARAK GİDİN
“1. Bir hekimin önce bir hasta olarak bir doktora başvurmasını, sonra da hasta yakını olarak hastanede bulunmasının önemini bir kez daha anladım.
2. Bir hekimin hastasına, hele de kanserli hastasına daha duyarlı yaklaşması gerektiğine inandım.
3. Her hastanın bir birey, bir insan olduğunun asla unutulmaması, en azından kendisiyle konuşurken yüzüne bakılması ve yazılı onama için yapılan bilgilendirmelerin gerçek anlamına uygun yapılması gerektiğine inandım. Doktor olmama rağmen kemoterapinin yapacakları açık açık anlatılmadığı için ilk tedaviden sonra panik atak geçirdim “
4. Başta kanser hastaları olmak üzere, eğer mümkünse tüm hastalara psikolojik destek sağlanmasının çok önemli olduğunu anladım.
Tuhaf bir çelişki görünse de biz bir yandan millet olarak doktorları pek sevmeyiz; bir yandan da millet olarak çocuğumuz doktor olsun hayalleri kurarız, o da olmazsa çocuğumuzun evleneceği kişinin doktor olmasını tercih ederiz. Oysa arada küçük bir fark vardır.
O fark nedir derseniz; insan hayatının söz konusu olduğu noktada, bir doktorun iki dudağının arasından çıkacak kelimelere odaklanmışken, yüzümüze bakılmasını, bize kasaptaki çengele asılı kendisine ne yapılacağını bilmeyen bir et parçası değil duyguları düşünceleri çarpan bir kalbi olan insan olduğumuzun hatırlanmasını isteriz.
Bunu yapabilen, idealist, hasta psikolojisinin ne olduğunu bilen, Hipokrat yemininin gereğini özümsemiş doktorlara saygı, yapmaması bir yana kendisini yarı tanrı mertebesine ulaştırmış doktorlardan nefret duymamızın sebebi olacak bir farktır bu.
Çünkü biz doktorlara saygı duymak isteriz minnettarlık değil.
Paylaş