BİR kış günü, Kars’a henüz kar yağmadığı halde buz gibi havadan korunmak için annesinin kafasına takmaya çalıştığı bereyi “ arkadaşlar gülecekler “ diye takmamakta direnen bir çocuğu gördüğümde ondan pek bir farkım olmadığını görmüştüm.
O zamanlar ben de havalar soğuduğunda çizme giymek için birinin ilk adımı atmasını bekliyordum Yarıdan fazla kullanıcının sigaraya başlama gerekçesinin kabul görmek olduğu memlekette, uzatılan bir sigarayı reddettiğimde “ ama nasıl içmezsin “ der gibi bakan adama “ sanıyorum alerjim var “ diye küçük bir yalan söylediğimde ise koymuştum bunun adını; Dışlanmaktan korkmak. Neyse ki yıllar önceydi. Sonradan öğrendim ki; Herkesin takdiri ya da sevgisini kazanmak için çaba harcamak, olmadığımız kılıklara bürünmek, maskeler takmak insanın kendisine yapabileceği büyük ihanetlerdi. Çünkü kimse cesaret abidesi olmak zorunda değil. Kimse yetenekli olmak zorunda değil. Kimse akıllı ya da becerikli olmak zorunda değil. Herkes aynı rengi sevmek, aynı takımı tutmak, aynı düşünceye körü körüne saplanmak zorunda değil. Kimse dindar olmak zorunda değil. Kimse ateist olmak zorunda değil. Hatta, müjde ! Konulduğumuz kabın şeklini almak zorunda değil hiç birimiz. Cümlelerimize mazeretler bulmak zorunda değiliz. Başkalarının hoşlanmadığı sizi sevimli, makul, akıllı göstermek zorunda değiliz. Yaptığınız açıklamalarla “ Ben de senin gibiyim aslında “ demeye getirmiş olabilirsiniz sözü ve tebrikler büyük bir sosyal topluluğa, çoğunluğun dahil olduğu çembere kabul edilmişsinizdir ama ya içinizde takılıp düştüğünüz o korku eşiği ? Kendinizi inkardan duyduğunuz utanç ? Daha mı az değerlidir kendinize verdiğiniz, hesap başkalarının yargısından ? Geçenlerde sanal medyada şöyle bir söze rastladım; “Bütün erkekler, aslında onay görmeyi bekleyen üç yaşındaki oğlan çocuklarıdır “ Yazan farkında değil belki ama özgüven kaleleri küçükken tek tek yıkılan, törpülenen, hangimiz öyle değiliz ki ? Nasıl da korkuyoruz kabul görmemekten ? Onaylanmamaktan, Çemberin dışına atılmaktan. Başkalarının doğrularından. Kim olursa olsun; Eğitimli, cahil, işsiz, kariyerinin zirvesinde, siyasetçi, gazeteci, memur, sanatçı, öğrenci. İnançsızsanız kendinizi kabul ettirmek için ninenizin inançlı olduğunu söylemek zorunda değilsiniz. Ya da inancınızı savunurken, hoşgörünüzü ispat etmek için “ benim ateist arkadaşlarım da var “ demek sizi samimi kılmaz aksine ne inandırıcılığınız kalır ne de boynunuzu öne eğmişken kendinize saygınız. Siz de “ artık herkes gibi “ olmak zorunda değilsiniz Zorunda olduğunuz tek şey var; Kendiniz olurken ötekine saygı duymak.