Bayram önerileri, azzz sonraa!

BU bayram diğerlerinden farklı olsun.

Bayram tatilinde gitmek zorunda hissettiğiniz en ekonomik turlar, eğlenmediğiniz takdirde cezalandırılacağınız duygusu veren mekanlar, zorunlu yorgunluklar, bayramda yemeniz ve yememeniz gereken, mide sağlığınıza zarar veren yiyeceklere dair uyarılar yapmayacağım.
Hepsini biliyorsunuzdur, bunları defalarca okudunuz çünkü.
Bayram tatili, bayram algısı, sistemin pompaladığı tüketim ve eğlence kültüründen ibaret.
Can atarak beklediğiniz 9 günlük bayram tatilini, “bayram gelecek“ diye yüreği burkulan, tatil önerilerinin yazıldığı gazete sayfalarını, küçük çocuğu görmesin diye hızlıca çeviren insanların olduğu bir dünya yaşadığımız.
Bütün ailenin, janjanlı yiyeceklerin kurulduğu büyük sofralarda, eski bir filmin karesinden fırlamış gibi buluştuğu bayram sofraları, kimileri için sadece can yakan bir şey emin olun.
Hele kimsesi olmayan çocuklar, anneler, babalar, yaşlılar, hastalar, kayıpları olan acılı canlar varken...
Bu bayram içinizi ısıtacak, aydınlatacak birinin kimsesi olma fikri nasıl geliyor kulağınıza?
Yetim, öksüz çocuklar “Beni sever misin?“ diye abartılı sandığınız sokulganlıklarıyla kedi gibi size sokulduklarında, kollarınızla sardığınız narin küçücük bedenine bu sarılışınızla, belki de gelecekte bir gün dünyanın akışını değiştirebileceğinizi hiç düşündünüz mü?
Huzurevinde “İyi ki çocuğum yok, bunlar gibi beklerdim gelecekler sanıp” diye, gözleri pencerede çocuklarının yolunu gözleyen arkadaşlarına acıyan yaşlıya ziyaretine gittiğinizde, öfkeli ve kırgın bir insanın bu dünyadan ayrılırken “O kadar da kötü değilmiş dünya“ dediğini düşünsenize.
Evlatlarının yokluğunu en çok bayramlarda hisseder anne babalar.
Bir şehidin kardeşi olun bugün, ilk kez tanışacağınız anne babanızı ziyaret etmenin değeri paha biçilemez, bunu bilin...
Gelin, bu bayram tanımadığınız birini mutlu edin, sizin varlığınızla “İyi ki gelmiş bayram” desin...
Geçen bayram sınırda nöbet tutarken, bu bayram kabirde ziyaretçi bekleyen şehitlerimiz olduğunu biliyor musunuz?
Bayat ekmek... İster misiniz?
Ve buyurun size bir bayram öncesi yaşanmışlığı;
“Nereden aldın bunları?“ dedim.
Gece karanlığında korkutmaktan çekinerek yanına sokuldum.
Söyleyip söylememekte kararsız, suçunu itiraf eden çocuk gibi gözlerime baktı, bir anda ne olursa olsun der gibi hızlı bir nefes alıp, sıcacık bir şefkatle soruma soruyla yanıt verdi:
“Bayat ekmek... İster misin?“
Boğazıma bir şey düğümlendi.
Bayat ekmeğe ihtiyacım var gibi göründüğümden değil, 15 dakika önce yokuşu tırmanarak yürürken gördüğüm, tek bacaklı, iki değneğe dayanmış yaşlı adamın, varını yoğunu, beş saniye gördüğü insanla paylaşabilecek cömertliğinden.
“Yok“ dedim. Soruyu tekrar ettim.
“Nereden aldın bunları?“
“Şu aşağıdaki fırından.“
“Parasız mı dağıtıyorlar?“
“Yok, bunlar üç günlük. Ekmek çıktıktan üç gün sonra, elde kalanı saklıyorlar. Hayvanları olana, bir de bizim gibilere. Gidiyorum fırına, 15 kuruşa veriyorlar. “Bayramdan bir gün önce gel” dediler, daha taze ekmek kalır diye... Ben severim taze...”
Hikayenin gerisini anlatmayacağım değerli okuyucu. “Somali’den önce bizim açlarımızı doyuralım“ da demeyeceğim.
Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun, bir kere açın ve açlığın varlığından haberdar olduysanız size düşen elinizi uzatmak...
Bir sonraki bayrama kadar yiyeceği en taze ekmekleri, bayram arifesinde alan olan adamı düşündükçe içim burkuluyor yine de...
Unutamayacağınız güzellikte bir bayram geçirmeniz dileğiyle.
Yazarın Tüm Yazıları