Acımadı ki! Acımadı ki!

BUGÜNLERDE hangi arkadaşımla görüşsem, buluşsam, sohbet arasında gizli ve utanç verici bir sırrı paylaşır gibi ya mutsuzluğundan, hayal kırıklıklarından ya da bunların kendisinde bıraktığı kronik hüzünlerden, acılardan bahsediyor cümlenin orta yerinde.

Büyüdükçe ve zaman geçtikçe insanın acıyla başetmesi daha zor, kim ne derse desin.
İnsanın altın çağı çocukluktur bu anlamda.
Mesela siz çocuk oldunuz mu hiç?
Ya da şöyle sorayım çocukluğunuz, hatırlayabileceğiniz izler bıraktı mı sizde ?
Mutluluk ve mutsuzluklarınızı hatırlıyor musunuz ?
En büyük kayıpları, felaketleri, yıkımları yaşasa da çocuklar, acıyı “öpünce geçer” sanırlar, buna inandıkları için de geçer zaten o acı, kısa bir süre sonra...
Canlarını en çok yakan, annelerinin atış menzilindeyken kafalarına yedikleri bir terlik, salıncaktan düşerken çarptıkları demirdir. Hele acının şiddeti giderek artan dozdaysa “acımadı kiii” nin tonlaması ve ses seviyesi de artar.
En son tepesine tırmandığım hayli yüksek ağaçtan düştüğümde, beni üstünden attığına inandığım dala, biraz da tehditlar savurmuştum bu cümleyi, sonrasında kullandığımı hatırlamıyorum.
Ben o sihirli cümleyi kullanmayı terk ettikten sonra mı yoksa dünya gerçekten korkutucu hale geldiği ve insanlar kötüleştiği için mi bilmem, canımı yakma potansiyeli olan herşey, canımı yakmaya başladı.
Ta ki dün, sokakta oynarken birbirlerinin canına okuyan çocuklardan yeniden bu kelimeyi duyana dek.
Acımadı kiii !
Hayatı nasıl yaşamamam gerektiğini yetişkinlerden, nasıl yaşamam gerektiğini ise gözlemlediği çocuklardan öğrenen ben, acıyı küçümsemeyi başaramadım hiç ama bazı sihirli sözcüklerin varlığına inandım...
Her zaman olmasa da bazen siz yetişkinlerin hayatını kolaylaştırabilir bu basit sandığınız kelimeler.
Mesela sizi terkeden sevgiliye, işten kovan patrona, cezalandıran öğretmene, içinize attığınız o şeye, çok acıtan bir habere... Direkt bakın ve bunu söyleyin...
Çok acısanız da...
Acımadı ki..
Deneyin, rahatladığınızı hissedeceksiniz...

FEMİNİST, POSTMODERN VS. BİRŞEYLER

Muğla’da 2007 senesinde, 8 kişinin bir kadına tecavüzünün ardından 4 yıl sonra nihayet yargılama başlamıştı. Sanıklardan “suçun elebaşısı” olarak suçlanan sanığı Muğla Barosu Genel Sekreteri, bir başkasının avukatlığını Muğla Barosu Başkanı almış.
Hem de nasıl, Muğla’da kadın hareketinin etkili isimlerinden eşinin onayını alarak.
Kadın hakları bakımından bir sakıncası yokmuş.. muş
Kendisine haksızlık yapılıyor.. muş, yapanlar postmodern ve feminist... miş
Sanıklara göre ise dava “kadın dernek ve örgütlerinin komplosu” ...ymuş
Tecavüz mağduru kadının üye olduğu dernek ve örgütlerin araştırılması gerekiyor ...muş
Feminist, postmodern, kadın örgütleri kelimelerini artık hangi manada algıladıklarını bilemem ama cümle içinde incelediğimizde pek de iç açıcı şeyler düşünmedikleri açık..
Toplu tecavüz davalarında, toplu olarak avukatlarıyla mahkemeye gidip, tek avukatla savunulan kadına mahkemede bu şekilde bir kez daha toplu tecavüz edilmesi yürek burkucu, sinir bozucu ama daha da beter olanı baro yöneticilerinin tecavüz sanıklarını savunması.
Savunulmak herkesin hakkı ama tecavüz sanığını baro yöneticisinin savunması, suçu sadece meşru, olağan kılar.
Şimdi Ankara’da avukatlar bir grup oluşturdu ve tecavüz davalarına topluca gidiyorlar. Bu “feminist, postmodern, kadın derneklerinin” işlerinden biri olan, dayanışmaya destek vermek isteyenler (www.baroyoneticileritecavüzsaniklarinisavunmasin.org) internette imzalarını atabilirler.
Yazarın Tüm Yazıları