Şiir sokağa çıkınca

GÜNEŞ, dün sabah anakaradan kaleye ilk ışıklarını göndermeye başlar başlamaz, bu yılın şair babası Eray Canberk iki bin küsur yıllık dizeleri okumaya başladı.

Bozcaada’da "şairin günü" buluşmasının beşincisi gerçekleşti. Homeros’un Truva savaşını anlattığı İlyada destanı her yıl ağustos ayının ilk hafta sonu, dünyanın her yerinden gelen konukların da katılımıyla çeşitli dillerde okundu ve bu yıl bitirildi. Cevat Çapan, Ülkü Tamer, İlhan Berk, Kemal Özer ve Eray Canberk, her yıl biri şair baba oldu. Homeros çağdaş Türk şiiriyle buluştu.

Türkiye gibi bir ülkede beş yıl, önemli bir süreklilik demektir.

Haluk Şahin’in, bizi tarih bilincine doğru çıkardığı bu şiirli yolculuğun beşinci yılına erişmesinde, Bozcaadalıların topraklarının hikayesine sahip çıkma isteği de büyük destek sağladı.
f
Turizmciler konuklara mekanlarını açtılar. Belediye Başkanı’ndan adanın yapıcı genç kaymakamına kadar birçok kişinin emeği ve desteği oldu.

Talay şarapları da, beşinci yıl anısına yeni bir şarap çıkarttı.

Evrensel bir ürün haline gelen Cabernet üzümleri ile Ada’nın yerli ürünü olan Kuntranın birlikteliğinden yapılan bu yeni şarap, Haluk Hoca’nın da dediği gibi Şair’in Günü’nün ruhuna uygun bir çabayı yansıtıyordu.

*

YEREL
değerleri zenginleştirmenin yolu, evrensel değerler ile ortaklıklar yaratmaktan geçiyor.

Ama bunu yapabilmek, hayata sadece bakmaya değil görmeye çalışmaya da bağlı biraz. Yoksa Bozcaada’ya, Türkiye’nin Ege’deki iki adasından biri olan bu değerli yere geldiğinizde, rüzgárın sesinden başka ses duymaz, tepelerin bozundan başka renk görmeyebilir, "Ne varmış burada" diyebilirsiniz.

Haklısınız, eğer sizden önceki ayak izlerinin, rüzgarında saklı seslerin farkına varmamışsanız, hiçbir yerde bir şey yoktur aslında.

Bir gece önce, denizin ışık değse gürültü çıkartacak kadar sakin ve sessiz olduğu zamanlarda Eray Canberk, şiirlerini okudu. Kaçak Yaşam, Efsane, 1940’tan kalma bir çocuk, Ayrılık Türküleri ve diğerleri.

Şiir sokağa çıkınca ne endişe, ne gerginlikler kaldı. Şairi dinlerken hepsi kayboldu.

*

TARİHİN
ilk büyük savaş destanının geçtiği Truva ovasına bakıp İlyada’nın son dizelerini dinlerken, Hektor’un karısı Andromakhe’nin yakarışları her yerden yükselir gibi oldu.

Mezarının Çanakkale’nin İntepe ilçesinde olduğu söylenen Truvalı büyük komutan Hektor’un karısı, onun döneceğinden emin, gelince yıkansın diye üç ayaklı kazanda su kaynatıp, üzerinde iki katlı alacalı renkte süsler işli erguvan bir kumaş dokuyarak kocasını beklerken öldüğünü öğrenir.

Bugün Truva kazılarında ipuçlarına rastladığımız sarayından gözyaşları içinde fırlarken şunları söyler:

"Seninle dünyaya getirdiğimiz çocuk daha konuşmasını bilmez, zavallıcık,\ sen öldün Hektor, kol kanat olamazsın ona...\ Gözyaşı kaynağı savaştan kurtulsa bile...\ gelecekte yalnızca acıyla kaygı görecek o,\ yoksun edecekler onu tarlalarından.\ Bir çocuğu babasız bırakan gün\ akranlarından da yoksun kılar onu\ dolaşır boynu bükük, başı önde, gözü yaşlı..."*

Bu yakarış iki bin yıl ötesinden günümüzde hálá yankılanıyor. Ne yazık! Savaş aynı acıları taşımayı sürdürüyor.

Destan devam ediyor.



İlyada, Azra Erhat-A. Kadir çevirisi. Can Yayınları
Yazarın Tüm Yazıları