CUMA günü izin çıktı. Nedim Şener’i ziyaret etmek için Silivri’ye gittik.
IPI adına Adalet Bakanlığı’ndan izin istemiştik. IPI Yöneticisi ve Basın Özgürlüğü koordinatörüne, yabancı oldukları için izin verilmedi. Yabancı heyetler için 15 gün önceden Adalet Bakanlığı’na başvurmak gerekiyormuş. Bize izin çıktı. Basın Enstitüsü Derneği Yönetim Kurulu olarak Haluk Şahin, Doğan Satmış, ben ve Basın Konseyi Genel Sekreteri avukat Oktay Huduti ile birlikte Nedim Şener’i görmeye gittik. * * * 1972 yılından beri ilk kez bir cezaevine giriyorum. Üstelik tellerin arkasında değil önünde. Ziyaretçi bekleyen değil, ziyaretçiyim. Benim iyi tanıdığım, duvarları arkasında işkencelerin yapıldığı askeri cezaevlerinin “içeri giren çıkamaz” havası yok. Aksine tutuklu hakları diye bir şeyin olduğunun farkına varıldığını gösteren bir çabanın somut kanıtları var. Bakanlık izni ile gittiğimiz için belki biraz daha özel davranılıyor bize. Cezaevi ikinci müdürü karşılıyor ve açık görüş izni veriliyor. Uçan kuşun kanadından iyimserlik çıkartıp, bugün yuvarlandığımız karanlık girdaptan hep birlikte çıkacağımızı düşünüyorum içeri girerken. Madem bu ziyareti kolaylaştırıyor hükümet, basın özgürlüğü ile ilgili taleplere de kulak verebilir. Gazeteciler işlerine dönerler. Biz de daha iyi gazeteciliğin nasıl yapılacağı tartışmalarına, sızma, sızdırma belgelere değil, kendi gazetecilik yöntemlerimizle oluşturduğumuz haberlerle rekabete döneriz. İyimser olmak için koşulları zorlarken bazı tutukluların hücrelere konduğunu da biliyorsanız, karamsarlık eteklerinizden aşağıya çekiyor. Türkiye ne yazık ki böyle bir yer oldu. İki adım ileri, bir adım geri. İyi ile kötü, doğru ile yanlış, demokrasi ile baskı, özgürlük ile ihlallerin bir arada yaşandığı bir ülke. “Melez (hybrid) demokrasi” olarak değerlendirilmesi de bu yüzden zaten. Çabamız gerçek demokrasiye ulaşmak.. * * * NEDİM’in morali yüksekti. İki saati aşan görüşmemizde genellikle o konuştu. O konuştukça kendimi cezaevinde değil, ağır bir kaza sonrası hastanede yatan bir arkadaşımı ziyarette gibi hissettim. Çok şükür arkadaşım kurtulmuştu ve yakında taburcu olacaktı. İçim rahattı. Tek hasar, eşi ve sekiz yaşındaki kızının çektiği üzüntü olarak kalacaktı. “Onların çektikleri benim ruhumda bir çizik olarak kalacak” dedi. Başbakan Tayyip Erdoğan bir şiir okuduğu için tutuklandığı zaman, bunun ne kadar kabul edilemez bir düşünce ve ifade özgürlüğü ihlali olduğunu fark eden birçok kişi gibi düşünmüş Nedim. “O zaman, onun cezaevine gitmesine yol açan bu kararın eşi ve çocuklarını ne kadar acıttığını düşünmüştüm. Ona bunu yapanlar ruhuna hiçbir zaman iyileşmeyecek bir çizik attılar demiştim kendi kendime. Yıllar sonra, şimdi beni söylediklerim, yazdıklarım nedeniyle cezaevine göndererek o benim ruhuma aynı çiziği attı.” * * * ONUN nezdinde Türkiye’nin her tarafında tutuklu bulunan meslektaşlarımıza da selam göndererek ayrıldık Silivri’den. Aklımız arkada, ruhlarımız çizik çizik.