Paylaş
Geçen Perşembe günü imzalandığı ileri sürülen anlaşma haberi Enerji Bakanı Taner Yıldız tarafından yalanlandı.
Türkiye, İran’a yaptırım oylamasında hayır oyu kullanmıştı ama BM Güvenlik Konseyi’nin yaptırım kararlarına uyacağını da açıklamıştı.
Ama o kadar. ABD ve Avrupa Birliği’nin tek taraflı yaptırım kararlarına uyulmayacağını Dışişleri Bakanlığı defalarca vurgulamıştı.
Yine de Enerji Bakanı Yıldız’ın anlaşmanın özel sektör ile Tahran arasında imzalanmış olabileceğini söyleyerek İRNA’nın haberine hemen tepki vermesi, Ankara’nın, AB üyeliğine aday bir ülke olarak Avrupa ile ters düşmek istemediği şeklinde yorumlandı ki, ben de öyle düşündüm.
Hafta içinde, İran ile bir milyon euroluk doğalgaz boru hattı anlaşmasını imzalayanın Başbakan Erdoğan’a yakın bir iş adamı Sıtkı Ayan’ın sahibi olduğu Som Petrol’e bağlı Turang Transit Taşımacılık şirketi olduğu açıklandı. Her ne kadar boru hattı Türkiye sınırına kadar olsa bile bunun orada kalacağı düşünülemeyeceğinden, böyle bir anlaşmanın “özel sektör” ile sınırlı kaldığı söylenebilir, yaptırımların dışında olduğu iddia edilebilir tartışmalı. Hatta değil bile.
BURADA dikkati çekmek istediğim nokta, Türkiye’nin İran’a yaptırım politikasına sert biçimde kafa tutuyor olması değil. Yaptırımların Tahran’ı nükleer programından vazgeçirmeyeceğini artık herkes biliyor. İran, yaptırımlara alışık bir ülke. Bunların üstesinden nasıl geleceğini de çok iyi biliyor. Hele de konu enerji, petrol olunca. Dünyanın en zor bölgelerinde iş yapma deneyimine sahip olan uluslararası enerji şirketlerinin bu süreçte kullandıkları en etkili araçlardan biri de rüşvet.
Mesela Irak’ın kuzeyindeki İran sınırı üzerindeki Pencwin bölgesi, İran’a petrol kaçakçılığının kapısı haline gelmiş durumda. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin göz yumması ve Bağdat’taki bazı şahısların da yardımı ile Kürdistan bölgesinde üretilen petrol, merkezi hükümete resmen bildirilmeden yapının arkasından İran’a ulaşıyor. Yaptırımların delinmesi Tahran hükümetinin işine gelirken, Irak’ta hem kuzeyinde hem de Bağdat hükümetinde ciddi bir yolsuzluk mekanizmasının kurulduğu haberleri geliyor.
Yaptırımlar her zaman olduğu gibi bugün de uluslararası yolsuzluk zincirini besliyor. Bundan tabii ki başta büyük uluslararası şirketler ve karar mekanizmalarının kritik yerlerindeki siyasi etki sahipleri yararlanıyorlar. Bu sadece hedef alınan ülkede değil en yakındaki ülkelerden başlayarak en uzaklara kadar dalga dalga uzanıyor. Piyasa ekonomisine, rekabete dayalı hizmet anlayışına ve bölgenin demokratikleşmesine en büyük engellerden biri haline geliyor yaptırımlar.
YAPTIRIMLARIN etkisiz olduğu kesin. Ama İran’ın nükleer çalışmalarını uluslararası denetime samimi bir biçimde açmasını sağlamak için geriye ne kalıyor diye sorulduğunda verilecek tek yanıt var. Diplomasi. İran’ın önümüzdeki ay görüşme masasına dönme kararı diplomasiye yeniden ivme kazandırabilir. O zaman yaptırımlara da gerek kalmaz. Yaptırımlardan nemalananlar, onların besledikleri politikacılar buna izin verecekler mi, göreceğiz.
Paylaş