BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan yine köşe yazarlarını hedef gösterdi.
Milliyet’in eğitim uzmanı Abbas Güçlü’ye meydanlardan “er geç bedelini ödeyeceksin” diyor, The Economist Dergisi’ne, “bu ne densizlik” sözleriyle ağzının payını veriyor. Milliyet yazarı Nuray Mert’e “namertsin” diyor. Onu, PKK’nın sırtını sıvazlamakla suçluyor. Basın özgürlüğü ile ilgili bütün eleştirileri reddeden Başbakan, “BDP’ye karşı bu kadar uysal, AK Parti’ye karşı nasıl bu kadar saldırgan olabiliyorsun” diye soruyor Mert’e. Eleştirilerin özüne yanıt vermek yerine, dozuyla uğraşmak farklı görüşlere karşı tahammülsüzlüğün ta kendisidir. Neden ona değil de bize karşısın diye meydanlarda hesap sormak, PKK ile neredeyse işbirliği ile suçlamak düşünce ve ifade özürlüğü ile mi yoksa basın özgürlüğü ile mi örtüşüyor? Bazı düşüncelere katılmayabilirsiniz, iddiaları doğru bulmayabilirsiniz ama onları dile getirenleri susturmaya, bastırmaya çalışarak kendi yanıt hakkınızı kendiniz gasp ettiğinizin farkında mısınız?
BAŞBAKAN Nuray Mert’i hedef tahtasına yerleştirirken, kadın kimliği üzerinden gönderme yaparak karşı salvonun etkisini artırmayı hesaplıyor. “Güya bayansın, Cizre’de yüzleri yakılan Kürt çocuklarını görmezden gelip, BDP’nin, PKK’nın sırtını neden böyle sıvazlıyorsun?” diyor. Her şeyden önce yüzleri yanan çocuklar sadece kadınların değil, tüm toplumun başta da o çocukların yüzlerinin gülmesinden sorumlu olan siyasi yöneticilerin sorunudur. Bu ayıp, iktidarın da ayıbıdır. Türkiye’nin ayıbıdır. Sorunların silahla, askerle, güvenlik güçleri ile çözülemediğini görüp de bir türlü gerekeni yamayanların ayıbıdır. Bir erkek yazarı eleştirirken Başbakan güya erkek yazar olacaksın demiyor. Ama Nuray Mert’e kadın kimliği üzerinden eleştiri yapmayı daha etkili buluyor. Aynı konuşmada, Hopa’daki olayları protesto eden bir göstericiden söz ederken, “Ankara’da polis panzerine tırmanan kız mıdır kadın mıdır bilemem” diye başlıyor sözüne. Polis tarafından ağır biçimde dövülerek yürüyemez duruma getirilen bir vatandaşın güvenliği ve sağlık durumu bu ülkenin başbakanı olarak kendisini hiç ilgilendirmiyor olabilir ama o göstericinin kız mı kadın mı olduğu başbakanı neden ilgilendiriyor, anlamak zor.
SEÇİM meydanlarında gazetecileri, köşe yazarlarını hedefe koyarak kitleyi hareketlendirme taktiği yüzünden Türkiye, en güçlü partisinin sağlayacağı zihniyet değişimi olanağından mahrum biçimde giriyor seçimlere. Zihniyet değişiminin eşlik etmediği bir sorun çözme süreci ise tabii ki mümkün değil. Tepeden inmeci, dayatmacı, verdiğim kadarıyla idare etçi bir yaklaşımla Türkiye’yi kilitleyen ana sorunlardan hangisi çözümlenebilir? “Güya bayansın”daki sorunlu yaklaşımı fark etmeden, diğerlerinin çözümü beklenebilir mi?