Paylaş
Türkiye Cumhuriyeti’ni savaşarak birlikte kurduğumuz ve şimdi “Barışın kenti” olan Çanakkale’den geliyorum. Düşmanıyla kardeş olmuş bir kentin hem ana, hem kadın hem de bir kadın gazetecisi olarak barışı en çok, kadınlar, analar, aydınlar-demokratlar ve onlarla birlikte bu acıları görerek yaşamış olan bizlerin, gazetecilerin istediğini biliyorum.”
Bu sözleri Çanakkale Olay Gazetesi sahibi, gazeteci Aynur Narler, Diyarbakır Gazeteciler Cemiyeti’nde Elazığ Karakoçan Gazetesi sahibi Nursel Şengezer ile gazetelerini kardeş ilan ettikleri sırada söyledi.
Basın Enstitüsü Derneği olarak, Bursa Spor ve Diyarbakır Spor arasındaki maçlardan sonra, konunun medyada ulusal güvenlik sorunu yaratacak kadar sorumsuzca işlenmesi üzerine Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti ile birlikte Diyarbakır’da bir medya çalıştayı düzenledik.
Medya, Empati, Barış başlıklı çalıştaya, sadece ana akım medyadan ve Güneydoğu’dan gazeteciler değil, akademisyenler, bölgeden iş adamları da katıldı.
Amacımız Kürt sorununu tartışmak değildi.
Çatışmaları derinleştirmeyen, doğru dürüst bir gazetecilik yapabilmek için mesleki eksikliklerimizi tartışmaktı.
Basın özgürlüğünü savunmak için, gazetecilerin görev ve sorumluluklarını da en doğru biçimde yerine getirmeleri gerektiğini bildiğimizden bu çalıştaya çok önem verdik.
DİYARBAKIR Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Galip Ensarioğlu, reyting ve sansasyon bağımlılığı ile ön yargıların yıkıcı sonuçlarını tartıştığımız oturumda, medyanın ideolojik bir aygıt olarak kullanılmaması gerektiğini söylerken, Prof. Haluk Şahin İstanbul’dan gelen gazetecilerin Diyarbakır’a indiklerinde dinamik, capcanlı bir kent ile karşılaştıklarını, ama kentin bu yönü ile ilgili bilgilerin hiçbir zaman merkez medyaya yansıtılamadığına dikkat çekti. Birgün Gazetesi yazarı ve Diyarbakır Belediyesi Danışmanı Şeyhmus Diken, yaygın medyada empatinin olmadığını vurguladı. Kürtlerin önem verdiği değerlerin, insanların aşağılayıcı sıfatlarla birlikte anılmasının bu bölgede “incitici” etki yarattığını anlattı.
Diyarbakırlı gazeteciler, Bütün kıskançlık cinayetlerinin, gazete ve televizyonlarda, Kürtler üzerinden verilmesinin bu bölgede “can yaktığını” ortaya koydular. Herhangi bir kıskançlık cinayetinde aktörler Kürt kökenli ise mutlaka etnik kökenin vurgulanmasının bu bölgede hemen dikkat çektiğini dinledik.
Diyarbakırlı meslektaşlarımızı dinlerken, çatışmacı gazetecilik anlayışının toplumu çok olumsuz biçimde etkilediğini, kutuplaşmaları beslediğini bir kez daha fark ettik. Örneğin, Nevruz kutlamalarında İstanbul’dan Ankara’dan yayın organlarının bölgeye “güvenlik muhabirleri”ni gönderdiklerini öğrendik.
Güvenlik muhabirini tercih etmek, bölgeden çatışma haberlerinin beklendiğini gösteren en tipik örnek.
VATAN Gazetesi yazarı ve NTV Televizyonu’nda önemli programlar gerçekleştiren Ruşen Çakır, iyi gazetecilik yapılarak barışa katkıda bulunulabileceğini vurguladığı konuşmasında çok önemli bir gerçeğe değindi. Toplantının başından sonuna kadar tartışmalarda ortaya çıkan bir denkleme dikkat çekti. “Türklerin kaygıları, Kürtlerin haysiyet sorunları var”. Toplumlarda insanların birbirini anlamasına, endişelerini görmesine yardımcı olacak bir anlayışla gazetecilik yapmaya çalıştığımızda, Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Süleyman İrvan’ın anlattığı barış gazeteciliği ilkelerine yaklaşmış olabileceğiz.
Toplantının öğleden sonraki kısmını ve akşamki sürprizleri de yarın anlatmaya devam edeceğim. Ama sözümü bugünün anneler günü olması nedeniyle kadınlara bağlayarak bitirmek istiyorum. Bizi dinlemeye gelen Leyla Zana’nın, Çanakkale’li meslektaşımız Aynur Narler’in konuşmasından sonra bahçedeki sohbetimizde söyledikleri ile: “Bu ülkeye barışın gelmesinde, biz kadınların rolü büyük olacak.”
Paylaş