AMERİKAN Yönetimi’nin Kasım ayındaki NATO Zirvesi’nde Avrupa’ya füze kalkanı projesini kabul ettirme süreci hız kazanırken, Türkiye, tavır belirleyemiyor.
İç politika kaygıları öne geçiyor. Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün açıklamalarına bakılırsa, proje, Türkiye’nin kendi füze savunma sistemi ile örtüşebilir ve bu da savunma harcamalarındaki mali yükü hafifletebilir. Başbakan Erdoğan’a göre ise henüz ortada bir şey yok. Evet, pazarlıklar henüz bitmedi; ama genel çerçeve üzerinde mutabakat sağlanmak üzere. Kasım ayında Lizbon’daki zirvede bu çerçevenin kabul edilerek bir NATO projesi haline gelmesine kesin gözüyle bakılıyor. Brüksel’deki toplantıda en büyük tartışmalardan biri Fransa ile Almanya arasında çıktı. Almanya, füze kalkanının aşamalı olarak Avrupa’ya yerleştirilmesini ve üye ülkelerin NATO şemsiyesi altındaki kapasiteleri ile örtüştürülmesini, nükleer silahların indirimi hedefine tâbi kılmak istiyor. (Bu görüş Rusya’nın da işine geliyor.) Fransa ise kendi nükleer silahlarını korumak istediği için buna kesinlikle karşı çıktı. Ama önceki gün kimliğini açıklamayan bir Fransız diplomat, ajanslara bir açıklama yaparak projeye katılmak istediklerini, ekonomik olarak de destekleyeceklerini açıkladı. Tabii bu taktikler Kasım’daki zirve sonuç belgesindeki paragraflarla ilgili. Almanya’nın istediği paragrafa karşılık, Fransa’nın da bir talebinin yerine getirileceği sinyali verilmiş olabilir. * * * TÜRKİYE ise iç kamuoyuna projeyi nasıl “satacağını” henüz belirleyebilmiş değil. Bu öneriye asker “sıcak” bakıyor; en azından tartışmak, pazarlığını yapmak istiyor. Radarın yeri, personelin hangi yasalara tâbi olacağı gibi ayrıntıların bile masada olduğu anlaşılıyor. Ama Hükümet için mesele daha zor. Seçim ortamına bodoslama dalmış olan AKP’nin, İran’ı hedef alan ve büyük sponsoru ABD olan bir savunma projesine imza atması, kendi kendisini sıkıştırır. Eskiden, böyle dikenli konular “askere” havale edilir siyasiler halka hesap vermekten kurtulurlardı. Ama artık öyle değil. Türkiye bu projenin taşıyıcılarından biri olacaksa, halka bunun nedeninin ve bedelinin anlatılması, siyasi sorumluluğunun yüklenilmesi gerekir. . Projenin İran’a karşı olmadığını savunmak, mesele bu kadar ortaya dökülmüşken kolay değil. Çünkü son NATO belgelerinde, hedef ülkenin adı belirtilmiş olmasa bile, bu projenin Amerikan ve Avrupa kamuoyuna kabul ettirilebilmesi için (Çünkü proje için savunma harcamalarına büyük paralar gidecek), hedef ülkenin İran olduğunu herkes biliyor. * * * ZATEN 17 Eylül 2009 tarihli Beyaz Saray damgalı “fact sheet”te, “Başkan Obama, Savunma Bakanı Gates ve Genelkurmay Başkanı’nın Avrupa’da füze savunmasına ilişkin aşamalı, uyarlanabilir yaklaşım önerisini kabul etti. Bu yaklaşım, İran’dan gelecek füze tehdidi algılaması temeline dayalıdır” deniyor. Aynı belgede, Kara ve denizde konuşlu füzelerin yanı sıra, Avrupa’nın çeşitli bölgelerine yerleştirilecek radarlara dayalı bu projenin takvimi de açıklanıyor. 2011’de başlayıp 2020’de tamamlanacak sürecin sonunda, ABD’ye ulaşabilecek uzun menzilli kıtalararası füzeleri engelleyecek güçte sistemleri de içerecek. Ama henüz o füzelerin çoğu deneme aşamasına bile gelmiş değil. Reagan’ın “Yıldız Savaşları” hayaliyle başlayıp, 2000li yıllarda Bush Yönetimi tarafından daha gerçekçi bir temele oturtulan “Füze Kalkanı”, Obama’nın işbaşına gelişinden sonra uygulanabilir bir projeye dönüştürülmeye çalışılıyor. Uzayın paylaşımı ve silahlandırılmasının altyapısı hazırlanıyor. Yoksa 21’inci yüzyılın tehditlerine karşı koymak için askeri önlemlerin yetmediğini artık herkes biliyor. İşte Irak, işte Afganistan.. Çok boyutlu, ekonomik, sosyal ve siyasi önlemlere ağırlık verilmeksizin, füzelerle ne güvenlik ne de barış sağlanabilir.