BREJNEV'in ardından Sovyetler Birliği Devlet Başkanlığı'na seçilen Yuri Andropov, göreve geldikten bir yıl sonra ağır hastaydı. Ama Andropov'un hastalığı dünyadan saklanıyordu, Sovyet halkından da.
Gazeteciliğe başladığım 1983 yılında Andropov'un sağlığıyla ilgili haberler sızmaya başlamıştı. Dikkatle izliyorduk. 1983 Şubatı'nda hastalanmış, bir ay sonra diyaliz makinesine bağlanmıştı. Ama resmi açıklamalar aksi yöndeydi.
‘‘Sayın Devlet Başkanı'nın sağlığında korkulacak bir durum yok''tu.
Nisan'da, Lenin'in doğum günü törenlerinde Andropov yerine Gorbaçov konuşma yapıyor, Haziran'daki yüksek Sovyet toplantısına Andropov katılmıyor, Aralık'ta Sovyetler Birliği Komünist Partisi Plenum'unda Andropov'un yazılı konuşması okunuyordu.
Andropov'un sağlığı ile ilgili spekülasyonlar o derece artmıştı ki, Yüksek Sovyet toplantısı sırasında Andropov'u prezidyum başkanlığı görevine seçtiklerinde, Hürriyet Gazetesi Dış Haberler Servisi'nde ‘‘Andropov'un içini doldurmaya karar verdiler galiba’’ diye tartıştığımızı anımsıyorum.
Siyasi fonksiyonlarını yerine getiremeyecek bir lideri, sadece KGB ile parti arasındaki güç dengeleri sarsılmasın diye devlet başkanlığında tutmaya devam ediyorlardı.
Ona yeni görevler vererek pratikte zaten hakim olamadığı yönetimden uzaklaştırılmasının başka ne anlamı olabilirdi?
Yuri Andropov, 1984 Şubat ayında yaşama veda ettiğinde devlet başkanıydı.
Sovyetler Birliği'nin devlet başkanlığı koltuğu tam bir yıl pratikte boş kalmıştı.
* * *
BAŞBAKAN Bülent Ecevit, babam ve amcalarımın Robert Kolej'den arkadaşı. Ayrıca 1974 affını çıkartan kişi. Kendisine saygım ve yakınlığımın şahsi nedenleri bunlar. Rahatsızlığına çok üzüldüm. Ama içimi en fazla acıtan sırf dolar düşmesin, borsa çökmesin diye günlerdir evinde acı çekmesi oldu.
Hızla sağlığına kavuşmasını, acılarının dinmesini diliyorum.
Ama, bir de siyasetin gerçekleri var. Türkiye, tarihinin en kritik sorunlarının çözümünü, üstelik de bir takvim çerçevesinde dayattığı bir dönemden geçiyor.
Yirmi yıl önceki Sovyetler Birliği yöntemleriyle bu dönemi geçmek mümkün değil.
Ama bazıları hálá eski Sovyet zihniyetiyle siyaset yapabileceklerini düşünüyor.
* * *
ÖNCEKİ gün, DSP Genel Başkan Yardımcısı Zeki Sezer'in canlı yayında yaptığı açıklama ibretlikti. Başbakan'a yönelik kampanyalardan söz ettiler.
‘‘Küçük bir gaz sıkıştırması’’ ile başlayan, kaburga kırığına, tromboflebitine uzanan bir tanı sürecine, bir de ne olduğu henüz anlaşılamayan bir ‘‘nörolojik rahatsızlık’’ eklenince Başbakan'ın sağlık durumuyla ilgili tartışmaya ‘‘Başbakan'a yönelik kampanya’’ denebilir mi?
Başbakan'ın hastaneye gidişini televizyonlardan izledim. Otomobilden kendi başına çıktığını, hastanenin merdivenlerinden tırmandığını görünce kızdım.
En ufak rahatsızlıklarda bile insanların hastaneye ambulanslarla götürüldüğü bir dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin merdivenlerinin değiştirilmesini isteyecek kadar canı yanan bir insanın, sırf televizyonlara hasta görüntüsü vermesin diye kırık kaburga kemiği, tıkanık bacak damarıyla kendi haline bırakılmasına söyleyecek söz bulamıyorum.
Aynı densizlik Başbakan'ın görevi başında olduğuna ısrar eden yaklaşımda da var. Lütfen bırakın, Başbakan çalışmasın, dinlensin. Dosyalarla, hastane odalarında tıkış tıkış yapılacak zirve toplantılarıyla ne Başbakan'ı yorun ne de Türkiye'yi.
Bir an önce vekalet mekanizmasını işleterek Ecevit'i de, Türkiye'yi de rahatlatın.
Türkiye'yi‘‘Sonrası Allah Kerim’’ belirsizliğine bırakmayın.