BAŞBAKANLIK Basın Sözcüsü Arif Beki’nin açıklaması, gazetecilerin çalışma hakkı konusunu gündeme getiriyor.
Akreditasyon kurumlar tarafından gazetecilere bahşedilen çalışma izni midir ki, Başbakanlık Basın Sözcüsü Akif Beki’nin ileri sürdüğü gibi gazetecinin haberlerinin içeriğine göre iptal edilebilsin?
Tabii ki değildir. Ama öyle olmuyor, "Siz doğru olmayan haber yapmıştınız bir zamanlar, o yüzden biz artık size burada çalışma izni vermiyoruz" yaklaşımıyla Başbakan’ı izlemekten men ediliyor bazı gazeteciler.
***
AKREDİTASYON, gazetecilere çalışma izni bağışlamaz.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü’nün iki yıl önce akreditasyon sistemiyle ilgili yayınladığı bir raporda şöyle deniyor:
"Akreditasyon, gazeteciler için genel bir çalışma izni değil, çalışmalarını kolaylaştırıcı bir araç olarak görülmelidir. Hükümetler, akreditasyonu çalışma izni haline dönüştüren kuralları kaldırmalıdır."
Akreditasyon, haberlerin içeriğini belirlemek amacıyla da kullanılmamalıdır.
Her hangi bir sorumlunun, "bunlar bizim kriterlerimize uygun davaranmıyor" diyerek akreditasyon sistemini, "Bunu istemiyoruz, yenisini gönderin" keyfiliği ile bir gazeteci eritme çarkı haline dönüştürmesine de göz yumulamaz.
Bu açıdan ben "Başbakan emriyle muhabir değiştirmeyiz" diyen Vatan Gazetesi’nin uygulamasını destekliyorum. Keşke Hürriyet de aynı şeyi yapsaydı.
***
AVRUPA Güvenlik Ve İşbirliği Örgütü’nün raporunda, " Akreditasyon, olayları izleyecek gazeteciler konusunda hükümetin seçim yapmasına temel teşkil etmemelidir. Haberlerin içeriğini kontrol etmek için kullanılmamalıdır" deniyor.
Ayrıca akreditasyon sisteminin amacı da gözden kaçırılmamalı. Bu, çoğulculuğun güvencesi olarak getirilmiş bir düzenleme.
Belli koşullara uyma temelinde değil, en geniş temsiliyetin sağlanması çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir uygulama.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü’nün raporunu anımsamamın nedeni, bizim de bu örgütün üyeleri arasında bulunmamız.
Ama ne Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü, ne Avrupa Birliği, ne altında imzamız olan anlaşmalar demokrasiyi kendine göre yorumlayarak yola devam etmeye kararlı olan AKP hükümetini durdurmuyor. Durup düşündürmüyor.
***
DÜNE kadar, askerin medya kuruluşları arasında tercih yapmasını eleştirirken, aynı ayrımcı anlayışın Başbakanlığın duvarları arasında da kendisine yer bulacağı aklıma gelmezdi.
Gazetelere karşı kampanya açmak, gazetecileri hedef göstermek, aykırı kalemleri susturmak için baskı uygulamak, akreditasyon iptalleri, gazetecilere hapis cezaları ile Türkiye demokrasisi sürekli irtifa kaybediyor.
Bunlara, bayrak üzerinden yapılan "ya sev ya git" açıklamalarını, "Ermeni ve Rumları göndermeseydik millet olamazdık" itiraflarını, "devlete karşı gelen vurulur" çağrılarını da ekleyince irtifa kaybının boyutları daha iyi görülüyor.