Ferai Tınç

İstihbarat hangi üçüncü ülkeden?

14 Temmuz 2003
<B>IRAK</B> savaşının gerekçeleri pul pul kabarıyor. Altından çıkacak gerçeğin yüzünü tahmin etmek zor değil. Ayrıntılara biraz yakından bakmak bile, bu sürecin bir değil birçok skandal niteliğinde olayla örüldüğünü gösteriyor. İngiltere hükümetinin eylül ayında açıkladığı raporda, Saddam Hüseyin'in Nijer'den kitle imha silahı üretmek amacıyla uranyum almak için görüşmeler yaptığı ileri sürülmüş, Başkan Bush da, ocak ayındaki ulusa sesleniş konuşmasında bu bilgiye atıfta bulunmuştu.

Şimdi bu iddianın yalan olduğu ortaya çıktı. Daha doğrusu, BBC yalan haberini verdi, CIA Başkanı ‘‘evet güvenilmez bir istihbarat idi’’ dedi. Bush, bu hatadan dolayı CIA'yı suçladı ama Blair'in ofisi iddiada ısrarlı.

Başkan Bush'un ‘‘Yanlıştı’’ dediği istihbarata aynı saatlerde açıklama yapan İngiltere Dışişleri Bakanı Straw ‘‘Hayır doğruydu’’ diyor. İstihbaratı veren bir üçüncü ülkeden söz ediliyor ilk kez. Ama adı açıklanamıyor.

Bu üçüncü ülke hangisi acaba?

Nijer'de iki uranyum madeni bulunuyor. Bu madenlerde Fransa'ya ait bir devlet şirketi hisselerin yüzde 80'inden fazlasına sahip.

BBC'nin iddiasına göre bu istihbarat gelse gelse Fransa'dan gelmiş olabilir.

Demek ki savaşın gerekçesi savaşa en çok karşı çıkan bir ülke tarafından sağlanmış.

Yakında Fransa'yı sarsacak bir iddia bu.

* * *

AYRINTILAR
arasından bir tanesini daha seçelim. CIA Başkanı Tenet, Başkan'ın konuşmasında yanlış istihbaratın yer almasının sorumlusu olduğunu kabul ediyor ama ‘‘Bize bu bilgi geldiği zaman şüphelerimizi Ulusal Güvenlik Konseyi yetkililerine bildirmiştik’’ diyor.

Bununla da kalmıyor, eylülden itibaren bilginin doğru olmadığı konusunda CIA yetkililerinin İngiliz meslektaşlarını ikna etmeye çalıştıklarını söylüyor.

İşte CIA Başkanı'nın açıklamaları bu noktada ABD Başkanı Bush'un Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice'ın daha önce yaptığı açıklamayla çelişiyor. Rice ‘‘CIA bize bu şüpheden hiçbir zaman söz etmedi’’ demiş, Amerikan halkını aldatmaya kalkışmadıklarını söylemişti.

Ama birileri birilerini aldatmış, şimdi ortaya çıkıyor.

* * *

SON
açıklamalar Irak savaşının ittifak cephesindeki çatlakları da ortaya çıkartıyor. Blair ve yakın çevresinden yapılan açıklamalarda Nijer konusunda ellerinde daha sağlam bilgilerin olduğu ancak bunun CIA ile paylaşılmadığı itiraf ediliyor. Üstelik dikkatinizi çekerim, bu itiraf Washington karıştıktan sonra yapılıyor.

Ama karşı taraf da aşağı kalmamış.

CIA, geçen yıl bir büyükelçiyi Nijer'e göndermiş Irak'ın uranyum alıp almadığı iddialarını araştırmış. İddiaların gerçek olmadığını rapor eden Büyükelçi'nin ziyaretinden İngiltere'nin hiçbir zaman haberi olmamış.

‘‘Bize bilgi vermediler’’ diyor İngiltere Dışişleri Bakanı.

Bir de bunlara, Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Hans Blix'in dünkü açıklamalarını ekleyelim. ‘‘İngiliz Hükümeti, Saddam'ın 45 dakika içinde kitle imha silahlarını harekete geçireceği iddiası abartılı bir değerlendirmeydi.’’

Her biri, ortalığı sarsması gereken bu rezaletler bir bir ortaya dökülüyor, ama işin ilginci hiçbir şey sarsılmıyor.
Yazının Devamını Oku

Kürtlere ilham

13 Temmuz 2003
<B>IRAK</B> Kürdistan Yurtsever Birliği Lideri <B>Talabani</B>, Türkiye'ye gelmeden önce eşi için vize almıştı. Bayan <B>Talabani</B>, eşinin resmi ziyaretinden sonra Türkiye'de tatilini geçirecekti. O da ziyaretini erteledi mi bilmiyorum.

Ama keşke bu ziyaretin ertelenmesine neden olan süreç yaşanmasaydı.

Olaylar kontrol altında tutulabilse ve Kuzey Irak ile Türkiye arasındaki ilişkiler normalleşebilseydi.

On yıldan beri hepimizin ihtiyacı olan güven ortamı bir türlü sağlanamadı. Bunun sorumluluğu Barzani ve Talabani yönetimleri kadar, on yıldan beri bölgede etkili olan Türkiye'ye de ait.

Bunu itiraf etmek zorundayız.

Çünkü teröre yataklık ettiği kadar kaçakçılık ve karanlık işlere de olanak sağlayan bu coğrafyada istikrar ve güvenliğin nasıl sağlanabileceği konusunda artık daha net ve kararlı düşünmek zorundayız.

Öncelik ne olmalı derseniz. Yanıtım ‘‘şeffaflık’’tır.

Şeffaflık olmadıkça, neler döndüğünü hiçbir zaman bilemeyeceğiz.

Sivil toplumun iradesi politikalara yansımayacak ve Susurluk ilişkilerini bile afiyetle hazmeden bezgin vatandaşlık bilinci silkelenip direksiyona geçemeyecek.

Biz vatandaşlar da ayrıntılarına hiçbir zaman sahip olamayacağımız olayların ardından bir o yana bir bu yana yuvarlanacak, sonunda bölgeye ilgimizi tamamen kaybedeceğiz.

İşte en büyük tehlike de bu. Arkasında halkın desteği olmayan hiçbir politika ister iç, ister dış ister devlet politikası olsun hayata geçirilemez. Geçirilse de kalıcı olamaz.

* * *

TALABANİ, Cuma günü Financial Times Gazetesi'nde yayınlanan söyleşisinde demokratik Irak'ın Türkiye ve İran'daki Kürtlere ‘‘ilham’’ vereceğini söylüyor.

‘‘Olaylar Türkiye ve İran'daki Kürtleri nasıl etkileyecek?’’ sorusuna Talabani, ‘‘İlham alacaklar. Kürt halkının buradaki başarısı onlara da kendi haklarını arama cesareti verecek.’’

Türkiye'nin de endişesi bu. Ya Demokratik Irak'taki Kürtlerin sahip oldukları haklar örnek teşkil ederse? Ya bu istek ayrılıkçılığa yol açarsa?

O zaman bu ihtimalleri ortadan kaldırmak gerekmez mi? Irak'ın ilham olmaktan çıkmasının bir tek yolu var.

Türkiye'nin bölgedeki Kürtlere ilham olması.

Başka türlü olamaz.

Bölgede işkence devam ettikçe, keyfilik devam ettikçe, terör ve şiddet tecrit edilemedikçe Şırnak Uludere ilçesine bağlı Ortaköy halkını Kuzey Irak'a kaçırtan korku devam ettikçe Irak ilham kaynağı olur. İsteseniz de istemeseniz de.

* * *

SÜLEYMANİYE'de, Amerikan askerlerinin Türk askeri temsilcilik binasını basarak içeridekileri El Kaide teröristi gibi karga tulumba götürmeleriyle açılan yarayı kapatmak için taraflar arasında Kuzey Irak'ta eşgüdüm kararı alındı. Bu çok önemli gelişmenin iki yönü var. Türkiye, bundan sonra kendi başına buyruk orada var olamayacak. Ama aynı zamanda Türk varlığı bölgede ABD ile eşgüdüm içinde devam edecek.

Gelişmeleri izliyoruz. Ama meseleyi çözmek için gösterilen hassasiyet Türk kamuoyunun eksiksiz bilgilendirilmesini de gerektirir.

Kuzey Irak'ta neler olup bittiğini kamuoyu olarak bilmeliyiz.

Blair ve Bush, Irak'ta çok kritik bir dönemden geçerken bir yandan da doğru olmayan gerekçeler ileri sürerek Irak'a savaş açmakla ağır biçimde suçlanıyorlar. Soruşturmalar başladı bile. Kimse ‘‘terörizme karşı savaştayız. Ulusal çıkarlarımıza ters düşer. Bunlar açıklanmasın’’ demiyor. İşte şeffaflık. Demokrasinin güvencesi.

İşte şeffaflık bu. Demokratik yönetimin tek kriteri.
Yazının Devamını Oku

Türk-ABD ilişkilerinde koordinasyon dönemi

11 Temmuz 2003
<b>‘AĞZIMDAN yanlışlıkla atın yerine takın çıksaydı çatışma olacaktı.’ <br> Süleymaniye'de Türk Özel Harekat Timi'nin komutanı Binbaşı Hürriyet'e böyle diyor.

Evet çatışma çıkmadı. Ama ya çıksaydı?

Türk-Amerikan ilişkileri geri dönülmesi imkansız bir çıkmaza sürüklenebilirdi.

Şimdiki durum bile, ilişkilerde tezkere krizi ile açılan çatlağı derinleştirmeye yetti.

Bu krizin ardındaki en önemli nedenlerden biri de koordinasyonsuzluk.

Kuzey Irak gibi karışık bir bölgede görev yapan iki önemli askeri güç arasındaki koordinasyon ve eşgüdüm eksikliği büyük bir tehlikenin sınırına taşıdı iki ülkeyi.

Ama dün Ankara'da toplanan askeri komisyonun çalışmaları önemli bir gelişmeye de ışık tutuyor.

Bu komisyonun görevlerinden biri de bölgedeki Türk askeri faaliyetleriyle ilgili koordinasyon sorunlarını aşmak.

Türkiye'nin istemesine rağmen, Washington bu konuya öncelik vermediği için bugüne kadar sağlanamayan bir eşgüdüm çerçevesinin askerler arasındaki görüşmelerde netleşmesi bekleniyor.

Kuzey Irak'ta iki tarafın uyacakları esasları belirleyen bir uzlaşma sağlanması demek, Türk askeri varlığının kalıcılaşması mı demek?

Hayır. Olayları bu açıdan değerlendirmekten vazgeçme zamanı artık. Bu uzlaşmayı, Irak'ın yeniden inşaası için işbirliğinde eşgüdümün sağlanması olarak yorumlamak gerekir.

* * *

DIŞİŞLERİ Müsteşarı Büyükelçi Uğur Ziyal'in Washington'daki temaslarında verdiği mesajlardan biri de ‘‘koordinasyon ve Irak'ta işbirliği’’ idi.

İşbirliği, bölgedeki sorunların çözümü için gerekli. Sadece Türkiye ile ilgili değil, Irak'ın sorunlarının çözümü de söz konusu.

Türk askerlerine ABD'nin sorunları çözmekteki başarısızlığının kanıtı. Türkiye ile konuşmak yerine bu kabul edilemez yöntemin tercih edilmesi başka nasıl açıklanabilir?

* * *

IRAK'taki olaylardan, Irak halkından sonra en fazla etkilenecek olanlar Türkiye ve ABD'dir.

İlişkilerde şeffaf işbirliği, Irak'ın inşaası açısından çok önemli.

Ama bu şeffaflık bir türlü sağlanamıyor.

Temel neden güven bunalımı. Ve NATO eskisi kadar güçlü bir ittifak güvencesi sağlayamıyor artık.

Eğer Türk ve Amerikan askeri yetkilileri Kuzey Irak'da bir eşgüdüm çerçevesi oluşturabilirlerse güven bunalımının aşılmasında önemli bir kazanım olacak bu.

Irak'ın istikrarı kadar terörle mücadelede de etkili bir gelişme sağlanacak.

Çünkü ilişkilerdeki bulanıklık en çok teröristlerin işine yarıyor.
Yazının Devamını Oku

Türkiye'ye ‘‘Irak'tan çekil’’ tehdidi

7 Temmuz 2003
IRAK'ta işler zorlaştıkça Amerikan işgal gücünün tahammülsüzlüğü de artıyor. Kuzey'de Türk irtibat bürosuna yapılan baskının bir tek gerekçesi var. Amerika bölgede kendisi dışında hiçbir irade istemiyor.Kerkük Valisi Avukat Abdurrahman Mustafa'ya karşı suikast hazırlığı olduğu iddialarını da bölgeden gelen haberler yalanlıyor.Kerkük'teki Türkmen çevreleri, ‘‘Bizim valiyle bir sorunumuz yok. Ondan bir şikayetimiz de yok. Türkmenlerle iyi münasebetleri olan bir insandır. Zaten adam bir iş yapamıyor ki, kentin yönetimi Amerikalılarda’’ diyorlar. Irak'ta ABD'nin tek amacı istikrarı vakit geçirmeden sağlamak. Bunun için kendi programı dışındaki her müdahaleye aynı tepkiyi gösteriyor bu anlayış. Saddam yanlısı Baas'çı unsurlar ile İran'ın Şiilerle teması arasında tehdit riski açısından hiçbir fark yok Amerikan işgal güçlerinin tehdit değerlendirmelerinde. Son olay, Türk askerinin kuzey Irak'taki faaliyetinin de bu çerçevede algılandığını ortaya koyuyor.Bu konuda uzun süreden beri Türkiye'ye Washington'dan çeşitli mesajlar da geliyordu. Birinci Körfez Savaşı'ndan sonra Kuzey Irak'ta güvenlik bölgesi oluşturulması karşılığında Türk askerinin de bölgeye giriş çıkışına göz yuman Washington, Türkiye'nin bugüne kadar gösterdiği gerekçelerin ortadan kalktığını defalarca Ankara'ya iletti. ‘‘Bugüne kadar üç gerekçe ileri sürüyordunuz. PKK, göç ihtimali ve Kuzey Irak'ta etnik çatışmaların engellenmesi için orada bulunmanız gerektiğini söylüyordunuz. Artık biz varız. PKK gibi silahlı gruplara kesinlikle göz yummayacağız, göç ihtimali kalktı, Kürtler, Araplar ve Türkmenler bizim güvencemiz altında.’’* * *ABD, bölgede Türk askerini istemiyor. Washington'un suskunluğu ve olayın üzerinden zaman geçmesine rağmen müdahale edilememesi bu kez kuvvetli bir mesaj verilmek istendiğini gösteriyor.ABD Dışişleri Bakanı dahil Washington'da yetkililer, Dışişleri Bakanı Gül'e ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın protestoları karşısında neden suskunlar? ABD güçleri Irak'ı işgalden sonra bütün temsilciliklerin kapatılmasını istemiş, bunların güvenliğinden sorumlu olmayacaklarını ilan etmişlerdi. İşte bu suskunluk, ‘‘Biz size söyledik, temsilcilik filan istemiyoruz’’ anlamına geliyor. * * *ABD, Irak'ta tamamen kendi denetiminde bir yönetim kurmak için bu ay içinde siyasi konsey oluşturuyor. Burada Şiilerin ağırlıkta olacağı, Kürtlerin ve Arapların eşit oranda temsil edileceği açıklandı. ‘‘Türkmenler ve diğer azınlıklar da temsil edilecek’’ dendi. Konsey'de bir tane Türkmen temsilci olacakmış. Bunca müzakerenin sonucu bir şey değişmedi, Türkmenler yine azınlık.Konsey çözüm olacak mı? Şüpheli. Konsey'in oluşum biçimine Irak içinden şiddetli itirazlar geliyor.Bir yandan Sünni ve Şii ayrımı ile mezhep temelinde, diğer yandan Arap- Kürt ayrımı ile etnik temelde temsiliyet esasına göre bir sistem geliştirmeye çalışıyor Washington. Demokratik Irak böyle kurulabilir mi? Tam bir karmaşa.
Yazının Devamını Oku

İranlı da Avrupalı komşu istiyor

6 Temmuz 2003
<B>‘‘Türkiye'nin topraklarının bir kısmı Avrupa toprağında. Oraya katılmanız değişmez geleceğinizdir. Bu bizim de menfaatimizedir.’’</B> İran'da yayınlanan Tehran Times Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Parviz Esmaeili ile İran Haftası nedeniyle geldiği İstanbul Hilton Convention Center'da uzun uzun sohbet ettik.

Sohbetimize, İran sinemasının önde gelen yönetmenlerinden Faracollah Salahşour da katıldı.

Bu hafta, ‘‘Avrupa bizi olduğumuz gibi kabul etmezse etmesin. Başka ittifak seçeneklerimiz var’’ düşüncesine ikinci esaslı yanıt da İran'dan geldi.

İlki Cuma günkü yazımda da belirttiğim gibi, Kazakistan'ın Ankara Büyükelçisiydi. Orta Asya ile ilişkilerin Türkiye'nin Avrupa üyeliğinin alternatifi olamayacağını söylemiş, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinin ikili ilişkilerimizi daha da güçlendireceğini savunmuştu.

İranlı meslektaşım, ‘‘Türkiye, İran ile Avrupa arasında bir köprüdür, Türkiye'nin AB'ye girmesi hem bizim hem de sizin menfaatinizedir. Enerji sevkinden ticarete kadar geniş bir alanda Türkiye aracı olarak İran'ın Avrupa ile işbirliğinden yararlanır. Aynı şey bizim için de geçerli. Avrupa'ya komşu oluruz. Türkiye ile ilişkilerimiz Avrupa ile ilişkilerimizi güçlendirir. Hem ben size bir şey söyleyeyim mi, Türkiye halkının refahının yükselmesine katkısı olan her şey hepimizin menfaatinedir, sadece sizin değil, bizim de.’’

Avrupa Birliği projesi, Orta Asya'dan Ortadoğu'ya uzanan coğrafyada Türkiye'nin rolünü belirleyecek olan esas faktör olarak öne çıkıyor.

Dışlanmış, yalnızlığa itilmiş bir Türkiye, hiçbir zaman tercih edilen ittifak partneri olmayacak.

Bu gerçek, Ortadoğu'nun yeniden yapılanma vizyonu içinde gün geçtikçe netleşiyor. Demokratikleşme, dünya ile entegre olmanın kaçınılmaz koşulu. Demokrasiden en fazla korkan rejimler bile bunu artık konuşmak zorunda kalıyor.

* * *

IRAK sonrası Washington'un şimşeklerinin Tahran'a yöneldiği bu günlerde, Türkiye'de ilk kez bir İran fuarı açılıyor.

İyi ki de açılmış gittim gördüm.

Renklerin ve tonların en ölçülü uyumunu, en minik düğümlerle ipek halılara taşıyan İran halı sanatının nefes kesici örneklerine hayran olmamak mümkün değildi. Mermer oymacılığı, cam işçiliği, Murano'lu cam ustalarının rengarenk cam çubukları keserek yarattıkları tekniğin benzerini kemik ve renkli kablolarla tahtaya döken Hatemkar'ın ustaları, bakır oymacılar benim en çok ilgimi çeken reyonlardı. Ama fuar sayesinde, petrol üreten ülkelerin pek çoğunun aksine İran'da farklı alanlarda üretim yapıldığı, ekonomiyi petrolün ipoteğine bırakmama endişesinin olduğunu daha iyi kavradım. Fransızların Pars adını vererek İran'da Peugeot ürettiklerini de burada öğrendim.

* * *

İRAN farklı bir ülke. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, Çarşamba günü Washington'da WMAL Radyosu'na yaptığı açıklamada, ‘‘Şimdilik bizim yapabileceğimiz en iyi şey İran'ın aile kavgalarına fazla karışmamaktır. Ayrıca İran Devlet Başkanı Hatemi'nin de demokratik seçimlerle iş başına geldiğini unutmamak lazım.’’

Powell
'dan sonra, ABD Dışişleri Bakan Yardımcılarından Richard Armitage da, Los Angeles Times Gazetesi'ne İran'ın farklı olduğunu çünkü orada belli ölçülerde demokrasinin bulunduğunu söyledi.

İran da, Washington ile gerilimi azaltmak için jestler yapıyor. Nükleer programıyla ilgili olarak, daha derin denetimlere izin veren ek protokolü imzalamaya hazırlanıyor. Tehran Times'ın Genel Yayın Yönetmeni Esmaeili, ‘‘Biz anlaşmaya hazırız. Endişesi olan her ülke gelsin bizi denetlesin. Ama biz bu teknolojiyi almak istiyoruz. Denetlesinler ama engellemesinler’’ diyor. Bu yaklaşım gerilimi düşürecek mi zaman gösterecek.

İran bizim için önemli bir komşu. İlişkilerimiz önemli. Ama Avrupa yolunda bir komşu olarak, insan hakları ve demokrasi değerlerini de güçlendirici kriterler olarak bu ilişkilerin çerçevesine yerleştirmemiz gerekmez mi?
Yazının Devamını Oku

Avrupa yolunda Kazak modeli

4 Temmuz 2003
<b>‘BAZI çevreler Türkiye'nin Avrupa ile değil Asya ile birleşmesini öneriyorlar. Batı'ya değil doğuya bakalım diyorlar. Biz bu görüşe katılmıyoruz.’’ Bunu söyleyen kim biliyor musunuz?

Kazakistan Büyükelçisi Kayrat Saraybay.

İstanbul'un aşırı sıcak günlerinden biri, ama Taha Akyol ile birlikte Boğaz kıyısındaki o serinlik vaadeden mekanda Kazakistan Büyükelçisi Kayrat Saraybay'ın anlattıklarına öylesine kendimizi kaptırmışız ki, konuşma bitene kadar sıcağı pek fark etmiyoruz.

‘‘Biz Türkiye'nin Avrupa macerasını destekliyoruz’’ diyor Büyükelçi ‘‘ Türkiye ile Kazakistan'ın ilişkileri kurumsallaştı. İlişkilerimizde duygusallığa da lüzum yok. Türkiye'nin güçlü olması bizim de yararımıza. Biz Avrupa Birliği'nin bu yolda Türkiye'ye katkısı olacağına inanıyoruz ve Türkiye'nin Avrupa üyeliğini destekliyoruz.’’

Kazakistan'ın, St. Petersburg Üniversitesi Türkoloji bölümü mezunu Büyükelçisi, sadece düzgün ve güzel Türkçe konuşmuyor Türkiye'yi de iyi tanıyor.

Asya ile ilişkilerin Avrupa'ya alternatif olamayacağını söylerken Kopenhag kriterlerine uyum mücadelesinde Kazakistan'dan örnekler alınabileceğini de gösteriyor anlattıkları.

Nasıl mı?

* * *

KAZAKİSTAN
, Sovyetler Birliği döneminde nüfus yapısı en fazla değişime uğrayan cumhuriyet. Son iki yüz yıldır Ruslaştırma politikalarının etkisi altında kalan Kazakistan'da bağımsızlığın ilk yıllarında Kazak kökenli nüfusun oranı yüzde 30'larda. Ruslar ise nüfusun yüzde 40'ını oluşturuyor, Almanlar, Özbekler, Koreliler gibi çok sayıda farklı etnik ve dini kökenli nüfus da bağımsızlığın ilk yıllarında kendilerini yepyeni bir kimlikle yüz yüze buluyorlar. Kazak milleti kimliği.

‘‘Sovyetler Birliği'nin etnik çatışmalara açık en büyük barut fıçısı Kazakistan'dı. Sovyet rejiminin olumsuz yanları vardı. Ama olumlu yanları da vardı. Biz,olumlu yönlerini miras olarak devralmıştık.Enternasyonalizm, farklılıkların bir arada nasıl barış içinde yaşayacağını öğretmişti bize.Geçmişten dersler çıkardık. ’’

Bağımsızlıktan sonra Kazak milli kimliğini oluşturma sorunuyla karşı karşıya kalan yeni devlet nasıl hayata geçirmişti bu anlayışı?

‘‘Kültürel kimlikler korundu. Okullar zorla Kazaklaştırılmadı. Bugün nüfusun yüzde 53'ü Kazak, yüzde 30 Rus. Resmi eğitim dili Kazakça ve Rusça. Kazak okullarının yanı sıra Alman, Rus okulları da var. Oralarda eğitim kendi dillerinde ancak eğitim programı Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanıyor. Örneğin Alman azınlığın çocukları Kazak tarihini Almanca okuyorlar. Ancak Kazakça da öğrenmek zorundalar.’’

Ayrıca, pazar okulları var. Bunlar özel. Devlet, pazar günleri okulları veriyor orada azınlıklar kendi ana dillerini öğretiyorlar.

Yayın konusunda da benzer bir yaklaşım var. Özel televizyonlarda ana dilde yayın serbest ama yayınların yüzde 50'sinin Kazakça olması gerekiyor.

* * *

KAZAKİSTAN
'da ideal demokrasi olduğu söylenemez, ekonomi de sorunlarla karşı karşıya ama adım adım ilerleniyor. ‘‘Kapalı toplum, kafeste uçabilmektir. İsterse çok büyük olsun kafes. Açık toplum ise gökyüzünde uçabilmektir. Bizim tarih ve ruhumuza uygun olan ve bize yakışan bir kartal gibi parlak güneşin altında, sonsuz bozkır semalarında süzülmektir.’’

Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev'in sözleri bunlar.

Orta Asya dümenini demokrasi, insan hakları ve serbest piyasa ekonomisi değerleri yönüne kırmış ilerliyor. Değişime direnmek için Avrupa sürecinden kaçanlara, Doğu da kucak açmıyor. Sığınak sağlamıyor.
Yazının Devamını Oku

Do they ask for troops from Turkey?

30 Haziran 2003
“Americans could not predict that everything would be so difficult in Iraq. Now everything is becoming complicated. There is a suspicion about a very secret resistance organization. Furthermore, the reaction of Iraqi people against invasion is escalating day-by-day. We will see what will happen now. Will Turkey send troops to Iraq?

“If there is really such a request and if it will speed up the foundation process of a democratic state and provide Iraqi people to achieve peace and stability as soon as possible, why not? But, if Turkish troops are requested to settle down the invasion, it is impossible to accept it.”

Yazının Devamını Oku

Türkiye’den asker mi istiyorlar?

30 Haziran 2003
AMERİKALILAR Irak'ta işlerin bu kadar zor olacağını önceden hesaplayamadılar. Şimdi işler sarpa sarıyor. Çok gizli bir direniş örgütünün varlığından şüphe ediliyor. Hatta, Saddam'ın gizli servisinin direniş hareketini savaştan çok önce örgütlediği, ayrıntıların bile belirlendiği iddiaları var. Halka vaat ettikleri düzen ve istikrarı getiremeyen müttefikler şimdi de gizli direniş örgütü efsanesiyle başarısızlıklarına kılıf hazırlıyorlar galiba. ‘‘Saddam'ın süper topu’’ ile başlayan efsane sürüyor. Ama gerçek olan bir şey var, o da Iraklıların her geçen gün işgale karşı tepkileri büyüyor. Hergün Amerikan ve İngiliz askerleri saldırıya uğruyor. En iyi müttefik olan Kürtler arasında bile Amerikalılara karşı hoşnutsuzluk baş göstermiş durumda. Bu durumdan kurtuluş yolları aranırken Pentagon'un aklına Türkiye'nin geldiği anlaşılıyor.Dünkü Washington Post Gazetesi'nde yer alan haberde ilginç bir ayrıntı vardı. Pentagon Türkiye'den asker istemiş. ‘‘Amerikan askerleri, düzeni sağlamakta ve normal ekonomik işlere dönmekte zorlanıyorlar. Çünkü bu konularda eğitim ve deneyimleri yok, ayrıca sivil halktan da destek gelmiyor. Pentagon, Hindistan, Pakistan ve Türkiye gibi müttefik ülkelerden asker talep ettiğini söyledi’’ denen yazıda siyasi ve lojistik engeller nedeniyle Türk, Hintli ve Pakistanlı askerlerin Irak'a gelişlerinin bir süre gecikebileceği belirtiliyor.Müslüman ülkelerin askerlerinin halk arasında daha az tepki uyandırabileceği ve Amerikalıların da ülkenin yeniden inşası ile uğraşabilecekleri hesapları yapılıyor.Haydi bakalım şimdi ne olacak? Türkiye Irak'a asker gönderecek mi?* * *EĞER gerçekten böyle bir talep varsa, bu Irak halkının bir an önce istikrar ve güvene kavuşması, demokratik devletin kurulmasının hızlandırılması amacına hizmet edecekse neden olmasın? Ama bir işgalin yerleşmesine yardımcı olmak için Türkiye'den asker isteniyorsa bunu kabul etmek mümkün değil. ABD işgalci damgasından nasıl kurtulacağının hesaplarını yapıyor. Bunun yolu belli. Birleşmiş milletler en kısa zamanda devreye daha aktif olarak girmelidir. Balkanlar'da olduğu gibi, Türk askeri de BM şemsiyesi altında Irak'ta yararlı işler yapabilir.* * *TÜRKİYE'de çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Amerikalıların Irak'ta yeni bir terör dalgasıyla karşı karşıya kalabileceklerini somut biçimde görmeye başladıkları bu günlerde Türkiye'nin istikrarı her zamankinden daha önem kazanıyor. Ne yaparsanız yapın burası Türkiye ve bölgede başı sıkışan herkesin ilk sırtını dayayabileceği, destek talep edebileceği ilk ülke Türkiye. Bu nedenle, Avrupa Birliği ile ABD'nin Irak savaşından sonra ilk kez karşı karşıya geldikleri Washington Zirvesi'nde ABD Başkanı Bush, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye kapıları açması gerektiğini yineliyor. Türkiye'nin demokratikleşmesi önemli. Kürt sorununun çözmesi önemli. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, pişmanlık yasasıyla ilgili olarak kendisine sorduğum soruya çok ilginç bir yanıt verdi.‘‘Türkiye'ye dönmek isteyen çok. Onlara fırsat tanıyoruz. Çok düşünerek hazırlandı tasarı. Bizim kadar bu fırsatın tanınmasını askerler de istiyor.’’ Gerçekten de bu bir fırsat. Yaraları sarıp, Türkiye'yi hep birlikte yaşanabilir bir ülke haline getirmek için fırsat. Eğer bu adımı başarabilirsek, sahip olacağımız enerji Kafkasya'dan Ortadoğu'ya çok geniş bir bölgede değişim dinamiğini harekete geçirmekle kalmayacak, müttefiklerimizi işgalcilikten, komşumuzu da işgalden kurtaracak.
Yazının Devamını Oku