Paylaş
Mısır’a bakın...
Tarihin en büyük uygarlığı.
Çöle güneşin takvimini yazan o keşif soyu...
Kahire’nin mor gülü.
Kitapların papirüsten kamp kurduğu İskenderiye...
Her türlü zehre karşı, Nil’i bir panzehir gibi kullanan o cesur vahaya bakın...
Hatırlıyorum.
Fehmi Koru’yla Kahire’nin tarih müzesini gezmiştik.
O muazzam uygarlık karşısında saatlerce kalmıştık.
Müzeden çıkarken Fehmi dayanamayıp, “İnanamıyorum” demişti...
“Ya şu an Kahire sokaklarındakiler bu ülkeden değil. Ya da bu müzedeki tarihle dışarıdakilerin ilgisi yok...”
Böyle bir çelişkiydi gördüğümüz.
Tarihin en köklü uygarlığı, bir müzenin duvarlarına sıkışıp kalmıştı.
Dışarıda ise köksüz bir kalabalık. Fakirlik. Savrulma.
O kültürü, taklit figürlerle turistlere satmaya çalışan bir düşkünlük.
İmitasyona bulaşmış bir çaresizlik.
Öyle bir eziklik vardı sokaklarında Kahire’nin...
İşte o Mısır...
Arap Baharı’nın Tahrir Meydanı’nda filizlendiği günlerden şimdi nereye geldi?
O günlerde Mısırlı bir gazeteciyle konuşmuştum.
“O kadar susamıştık ki demokrasiye” diyordu...
Şimdi yine darbe... Yine askıya alınan bir demokrasi...
Dikkat ettim.
Kimin insana saygısı yoksa...
Kim özgür iradeyi sindiremiyorsa...
Kim “ben” diyorsa...
Aslında o destekliyor darbeleri.
Kimisi bıyık altından gülüyor.
Kimisi timsah gözyaşları döküyor.
PETROL ŞIMARIĞI BİR DÜNYA
Ve en acısı...
Türkiye açıktan tavır alıyor. Dışişleri Bakanı Davutoğlu çok net bir şekilde darbeyi eleştiriyor. Türkiye Meclisi’ndeki her parti eleştiriyor.
Ama Arap Dünyası’ndan bir tek ses çıkmıyor.
Hatta Suudi Arabistan kutluyor. Esad destekliyor.
Krallar, şeyhler, emirler demokrasinin adını duyunca titredikleri için sessizce darbeyi destekliyor.
Filistin’de, Irak’ta, Somali’de milyonlarca insan ölürken, Arap halkı açlık çekerken, 100 metrelik yatlarıyla Akdeniz’de gezen emirler...
Dünyayı yalnızca banka hesaplarıyla algıladıkları için susuyorlar.
Ne acılı bir coğrafyaymış bu.
Petrol şımarığı diktatörlerin bitmeyen iştahıyla kavruluyor.
İnsanlığın “gözyaşı tarihi” akıyor bu coğrafyada.
İşte buna “Yeter!” diyorum artık.
Ve soruyorum:
Halkların özgür iradeleriyle demokrasiyi yaşayabildikleri...
Herkesin, ötekinin inancına, kimliğine, kültürüne saygı duyarak yaşayabileceği bir dünya bu kadar mı zor?
Dün gece baktım, Mısır’da darbeyi kutlayanlar vardı.
Ne acı...
Darbelerin tarihinden ders çıkaramayanlar bir türlü demokrasiyi sindiremiyor.
Ve işte bu yüzden “Yeter” diyorum.
İşte bu yüzden “Avrupa Birliği” diyorum.
Çünkü demokrasi kültürünün yalnızca hukuktan, kurallardan, açılan fasıllardan ibaret olmadığına inanıyorum.
Bu yüzden, “Avrupa Birliği aynı zamanda bir demokrasi kültürüdür” diyorum...
Dün gece yarısı Mısır’a bakınca bir kez daha “Türkiye” dedim.
Güzelim ülkem.
Acılı tarihinden mazlum hikâyeler çıkarmış Türkiyem...
Ve Anadolu’nun mağrur ve mazlum halkları.
Demokrasinin “tek kullanımlık bir sandık” olmadığını anlatmak için.
Daha çok sarılmalıyız artık birbirimize...
Paylaş