Vatan yahut MEKE GÖLÜ

İÇ sayfalarda, alt taraflara doğru, atılmış, kovulmuş, sürgün gibi öylece mahzun duruyordu... İki sessiz fotoğraf...

Haberin Devamı


Vatan yahut MEKE GÖLÜ
Vatan yahut MEKE GÖLÜ
İlk kare: Hayat.

İkinci kare: Ölüm...

İşte bu kadar sade ve sessizdi Meke Gölü cinayeti... Yardımcı Doçent de yardım edemiyordu artık. Bağırıyordu Dr. Fettullah Arık: “Kardeşler, bakın ölüyor ölmekte olan. Bakın dünyanın nazar boncuğu Meke Gölü kuruyor. Kurutuyoruz. Kuruttuk...”

Yeraltı suları aşırı kullanıldığı için kurudu Meke... Göcek koylarına yaptığımız gibi... Gökova’da, Hisarönü’nde yok ettiğimiz gibi yunusları. Kurutuyoruz hayatımızı. Tüketip, kirletip atıyoruz koskoca bir coğrafyayı. Peki nerde şimdi o vatanseverler? Size sesleniyorum. Vatan dediğiniz işte budur. Meke Gölü’dür...


İKİNCİ YAZI

 

Sınırda bıçak sırtı

 

BİR tarafta, hükümetin TBMM’ye gönderdiği “sınır ötesi harekât için tezkere”, diğer tarafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, “Normalleştiği gün Irak’a da vizeyi kaldıracağız” sözü...

Çelişki mi var?

Hayır...

Kaldırılan bu vizeler Türkiye’nin bölgede ve dünyada uyguladığı yeni stratejinin kilometre taşlarıdır.

Bunun anlamı şudur:

Türkiye tezkere kararını “Terörizmle mücadeleye devam ediyorum” demek için alıyor. Ama aynı zamanda, vizeyi kaldırabileceğini söyleyerek, “PKK meselesi bittiği an benim için sınırlar açılır, barış ve ticaret başlar” demek istiyor.

Biraz daha ileri gidersek; çelişkili gibi gözüken kararın ardında yatan politikayı şöyle özetleyebilirim:

Türkiye artık sınır ötesi askeri harekâtları değil, “sınır ötesi demokratikleşme” ve barışı ön plana çıkartmaktadır.

PKK’NIN SİLAH  BIRAKMASI

Yani Türkiye, “Ben artık mecbur kalmadıkça silah kullanmak istemiyorum. Sınır ötesi bir askeri harekât da yapmayacağım. Hatta bırakın sınırlara dikenli tel çekip mayınlamayı, binlerce asker bulundurmayı, vizeyi bile kaldırıp serbest geçişe izin vereceğim” diyor...

İşte bunun için önce Ermenistan’la yeni bir dönem için düğmeye basıldı. Beklenti, Ermenistan sınırının açılması, Karabağ meselesinin çözülmesi...

Sonra Suriye ile vizeler kalktı...

Şimdi bazı önemli gelişmeleri birleştirerek önümüzdeki dönem için Türkiye’nin “beklenti takvimini” çizebilirim:

Cumhurbaşkanı “tarihi fırsat” açıklaması yaptı. Anlamı şuydu: “Asker, sivil açılım için tam bir uyum var. Bu fırsattır.”

Milli Güvenlik Kurulu’nda görüşmelere devam edin kararı çıktı. Asker açılımın arkasında olduğunu duyurmuş oldu...

ABD Irak’tan çekilirken Kuzey’de istikrar için PKK’nın silah bırakması gerektiğini Talabani-Barzani ikilisine iletti.

Talabani bu konuda arabulucu olacağı mesajını verdi.

Hükümet bir devlet projesi olarak demokratik açılım ya da Kürt açılımı projesini başlattı. (Muhalefetin tepkisi beklentileri olumsuz bir şekilde zorlayacak hale geldi.)

Bu projenin başlatılması, dağdaki PKK’lıya “Silahları bırak. Zaten gerekli demokratikleşme yapılıyor” mesajıydı...

Sıra Irak yönetiminin PKK’ya silahı bıraktıracak görüşmeleri başlatmasına geldi. Bu da başlatıldı. MİT bu görüşmelerin her safhasını izledi.

Türkiye Bağdat’la Şam arasındaki krizde arabulucu rolü oynayarak güven unsurunu artırdı.

Ve nihayet Başbakan Tayyip Erdoğan’ın önümüzdeki günlerde yapacağı Bağdat gezisinin önemi ortaya çıktı.

Bu ziyaret, PKK’nın silah bırakma sürecini doğrudan etkileyecek önemdedir.

BAYKAL’IN BAĞDAT GEZİS

En az bu kadar önemli bir beklenti var: O da Erdoğan-Baykal görüşmesi...

Ve Baykal’ın Bağdat gezisi.

Eğer Baykal bu iki görüşmeyi yaparsa süreç hızlanabilir.

Çünkü Baykal’ın önüne konacak dosya belli. Ve özeti şu:

“Bu bir devlet projesidir. PKK’nın silah bırakması için ortam hazır. ABD ve Bağdat yönetimi bunu destekliyor. Türkiye eğer dağa çıkışı tetikleyen bazı gerekçeleri ortadan kaldırırsa, hem dağa çıkış duracak, hem de Kuzey Irak’ta silah bırakma süreci başlayacak... Ortam uygun gözüküyor...”

İşte Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “Normalleşmesi halinde Irak’la da vizeleri kaldıracağız” sözünün önemi buradadır.

Ve bu olay Başbakan’ın Bağdat gezisinde bir numaralı gündem maddesidir...

Bu süreç çok kısa bir zaman dilimi içinde PKK’nın silah bırakma noktasına gelmesini sağlayabilir...

ÜÇÜNCÜ YAZI/images/100/0x0/55ead5baf018fbb8f899bd6c

‘Sessiz şûra’ 3 önemli Mesaj

TARTIŞMA ağır... Bir tarafta, “Hayır yaptırtmayız” diyenler... Diğer tarafta, “3’üncü köprü gerekiyor” diye savunanlar... Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’la CNN Türk’te sohbet ederken konu köprüye geliyor:

- Üçüncü köprü 1992’de DPT’de yatırım hedeflerine konulmuş..

- Yani SHP hükümeti döneminde...

- Peki gerekiyor mu?

- Evet, artan trafik yükü için bu şart...

Bu hafta bu konuyu Ulaşım Şûrası’nda tartışacağız... Aslında yalnızca biz ya da İstanbullu değil, bütün Türkiye tartışmalı... Çünkü bir dünya kenti olarak İstanbul’un estetiğine yönelik çok önemli bir karar bu...

Evet “Ulaşım Şûrası” toplanıyor. Belki siz gazetelerde çok büyük başlıklar halinde okumayacaksınız bu şûrayı...

Çünkü genellikle “Askeri Şûra” haberleri büyütülür. Nedense, örneğin “Bilim Şûrası” için böyle bir törensel muazzamlık yoktur. Bilim şûrası, sanat şûrası, spor şûrası, dil şûrası...Sivil ve sessiz şûralardır onlar... İşte Türkiye bu hafta sessiz, sivil ve çok önemli bir şûraya tanık oluyor.

Bu şûranın üç önemli mesajı var...

1) DEMİRYOLU ATAĞI Türkiye Cumhuriyet’in 100’üncü yılına demiryolu atağıyla hazırlanıyor. Projenin ideal hedefi 12 yılda 50 milyar dolarlık bir yatırım. Hızlı tren projeleri...

2) ÜÇÜNCÜ KÖPRÜ Üçüncü köprünün gelişi... Burada her zamanki gibi bir tartışma var.

3) ENGELLİ ULAŞIMI Türkiye’de ilk kez engelli vatandaşlarımızın şehir yaşamı ve ulaşım sorunları böylesine büyük bir şûrada tartışılacak. Kararlar alınacak. Engelli vatandaşlarımızın sesi olmaya çalışan birisi olarak bu gelişmeyi önemsiyorum ve Ulaştırma Bakanlığı’nı kutluyorum.

 

DÖRDÜNCÜ YAZI

CHP içi ‘açılım’a izin var mı

 

GEÇEN hafta sormuştum:

- Bir sosyal demokrat parti böylesine tarihi bir konuda neden teşkilatlarını toplamaz, bir kurultay toplamaz?

Demokratikleşme ya da Kürt açılımından söz ediyorum...

Bu yazı üzerine CHP’den Umut Oran aradı. Genel Başkan’a, parti yönetimine, milletvekillerine, il başkanlarına bir mektup göndermiş.

Mektup özetle, parti yönetiminin teşkilatları dinlemesini ve bir kurultay toplanmasını öneriyor.

Peki o mektuba bir cevap gelmiş mi?

Parti yönetiminden ses yok.

Ama dikkat edin, il başkanları aramışlar. Umut Oran, arayanların ortak sesini şöyle özetliyor:

“Bölgede, sahada, sokakta olan il başkanlarımız bu meseleyle yüz yüze oldukları için partinin böyle bir toplantıyı yapmasını istiyorlar. Seslerini duyurmak istiyorlar.”

Deniz Baykal’ı yıllardır tanırım. Yalnızca bir gazeteci siyasetçi ilişkisi değil. Bir dostluk da var. (Şu aralar eleştirilerim nedeniyle kızıyor olabilir.) Kimse dürüstlüğüne, bireysel tarihine bir şey diyemez. Ama şu sorunun sorulmasına izin veriyor mu:

‘SOL’ MUDUR?

CHP’nin bugün geldiği nokta, “sol” mudur? İşte tartışılan da budur. Birkaç haftadır Sabah Gazetesi’nde Hasan Bülent Kahraman çok önemli tespitler yapıyor.

CHP’nin ve Baykal’ın geldiği bu noktayı tartışmaya açıyor.

Ama bakıyorum, CHP içinde böyle bir tartışma yok. Böyle bir “açılım” yok. Önder Sav ve arkadaşlarının, “Ankara merkezli yönetimi” sesleri kesiyor.

Bakın İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin gibi bir “halk çocuğu”nun sesi çıkmaz oldu.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun sesi kısıldı. Seçim zamanı bir “müfettiş” olarak kaldı...

Diyarbakır, Van, Hakkâri, Şırnak, Bingöl, İzmir, Edirne il başkanları nerede? Ve en önemlisi, partisi SHP’de bugün açılım denilen projeyi çok önceden tartışmaya açmış olan bir Murat Karayalçın CHP içinde neden susuyor?

SES GELİR Mİ?

Neden çıkıp da şunu söylemiyor:

“Arkadaşlar gelin şu meseleyi kendi içimizde bir tartışalım. Bir sosyal demokrat parti olarak, halkın canını yakan bu tarihi mesele için bir kurultay toplayalım. Hatta Almanya’dan, Fransa’dan, İngiltere’den, İsveç’ten, İtalya’dan, İspanya’dan sosyal demokrat parti temsilcilerini çağıralım. Bir büyük ‘özgürlük projesi’ ortaya koyalım.”

Çok merak ediyorum, böyle bir ses gelebilir mi CHP’den.

Deniz Bey, CHP içinde bir açılıma izin verecek mi?

Çünkü şu anda CHP’nin açılıma destek vermeden önce kendi içinde bir “açılım”a izin vermesi gerekiyor.

Bir tartışma yapmak, bir kurultay zemini oluşturmak, çözüm aramak bile bu kadar zor mu?

 

Yazarın Tüm Yazıları