Siz olsanız o bakana ne götürürdünüz?

THOMAS De Maiziere...

Haberin Devamı

60 yaşına girdiği gün bizi davet etti. Bir anlamda doğum günü sohbeti. Almanya’nın yeni hükümetindeki çok önemli koltuklardan birisinde oturuyor. İçişleri Bakanı...
Ve Merkel’den sonra CDU’nun gelecekte parlayan yıldızı...
Yeni hükümet kurulur kurulmaz Avrupa temsilcimiz Celal Özcan bizim için bir randevu istemişti.
Önceki gün randevu geldi.
Ve tesadüf bu ya, bizim randevu tam da bakanın 60’ıncı doğum gününe denk geldi!...
“Celal” dedim, “Madem bakanın doğum günü. Madem ben de İstanbul’dan geliyorum. Eli boş gelmek olmaz. Bir hediye getirmek istiyorum...”
Ve işte o zaman başladı mesele...
Celal uyardı: “Elbette doğum günü hediyesi çok iyi bir düşünce. Ama bil ki değeri 200 Euro’yu geçerse, o hediyeyi meclise vermek zorunda kalır... Ona göre düşün.”
Ne alırsınız şimdi?
İstanbul’u anlatacak. Türkiye’yi hissettirecek.
Ama 200 Euro’yu geçmeyecek...
Geçerse ne olur?
Eğer hediye alan bakan çok severse, 200 Euro’nun üzerindeki farkı cebinden ödüyor. Ancak o şekilde hediyeyi elinde tutabiliyor...
Düşündüm. Dostlarıma sordum...
Gerçekten de...
Siz olsanız ne hediye götürürsünüz?
Düşündüm...
Bir süre önce Almanya’dan gelen çok sevgili iki dostumla bir İstanbul yaşamıştık. Hatırlayacaksınız... Daha önce yazmıştım.
Eberhard ve Azize...
İki değerli dost. İki sahici arkadaş.
Eberhard çok değerli bir hukukçu. Avukat. Yıllar önce Öcalan yakalandığında PKK temsilcileri, Eberhard’ın hukuk bürosuna başvurmuştu. O nedenle fişlendiği için Türkiye’ye giremiyordu. Saçma bir yasak. Öcalan’la görüşüldüğü bir dönemde, böyle bir yasağın olması gerçekten saçmaydı. Ben de Ankara’dan birkaç tanıdığı aradım. Neyse ki başta değerli diplomat, Dışişleri Bakan Yardımcısı Naci Koru olmak üzere, devlet bir çalışma yaparak o anlamsız yasağı kaldırdı...
Bu arada Azize Tank, Alman Federal Meclisi’ne milletvekili seçilmişti.
Ve yıllar sonra İstanbul’a gelebildiler. Yurtdışından kim İstanbul’a gelse...
Benim için bir “İstanbul bilgini”, “İstanbul yorumcusu” Saffet Tonguç vardır...
Yalnızca bir kenti, bir tarihi değil, o tarihten süzülen estetiği anlatır Saffet...
Bir İstanbul tiyatrosudur kurduğu...
Dekoru İstanbul olan bir tarihin içinde gezdirir sizi...
Ve muhteşem bir İstanbul kitabı çıkarttı Saffet...
Dünya çapında bir etki yarattı. Ödüller aldı.
O an geldi aklıma. Ve yine onu aradım: “Saffet benim için bir İstanbul kitabı imzalar mısın?”

Haberin Devamı

SEVAN’IN BÜYÜSÜ

Haberin Devamı

Saffet imzaladı kitabı...
Peki neyin içine koyarsınız o kitabı?
Torbanın içinde verecek halim de yok...
İşte o an yine yetişti imdadıma Sevan...
İstanbul’un, Türkiye’nin, bu toprakların en hakiki kalemi. Hattatı... Tasarımcısı. Taşın efsane büyücüsü...
Gümüşten akiğe, altından mineye, her taşın, her madenin değişmez simyacısı Sevan Bıçakçı...
“Sevan!” dedim, “Bana sen çare olursun”!
“Almanya’da bir bakana doğum günü hediyesi götürmek istedim. Ama pahalı olmayacak.
Aklıma Saffet geldi. O İstanbul kitabını imzaladı. Sen de ona bir kutu yapar mısın?”
Yaptı Sevgili Sevan.
Hem de öyle bir yaptı ki...
Kutunun içine gümüşten ve akikten bir de rozet koydu...
Rozetin üstünde elle çizilmiş bir kız kulesi...
Rozete baktıkça İstanbul’a giriyorsunuz sanki..
“İşte” dedim...
Benim İstanbul’um..
Benim İstanbul’umdan iki dünya çapında ses.
İki estetik. İki marka...
Saffet ve Sevan...
İstanbul’un hakiki çocukları...
Düşünün bakalım, bunca tozun dumanın, kavganın arasında...
Siz başka kimleri, hangi değerleri bulacaksınız?
Unutmadıysanız tabii...

Yazarın Tüm Yazıları