Sen kızmaya ben yazmaya devam ediyoruz

OLİMPİYATA bile siyaset karıştırdık ya..

Haberin Devamı

Şimdi de “Kim karıştırdı” tartışması başlar...
Oysa benim bildiğim şudur:
Olimpiyata “kına karıştıranı” da, içten içe olimpiyatlara karşı “kına ayinleri” düzenleyen sinsileri de...
Ne bu İstanbul anlar, ne de ben...
Dün dedim ki:
-Çok üzüldüm kaybettiğimize. Oysa İstanbul hak etmişti.
-Şunun şurasında bir İstanbul anlatacaktık 5 kıtaya...
Sen diyorsun ki:
“İyi oldu kaybettiğimiz... Yoksa onlar...”

KALDIĞIM YERDEN

Olimpiyatları İstanbul’a istedim diye kızıyorsun ya bana..
Öyleyse sen kızmaya devam et, ben de yazmaya...
Dün kaldığım yerden devamla...
Eğer olimpiyatları alsaydık...
Düşünsenize, İstanbul’un ufuklarına doğru açılan mimari projeleri...
Tasarımları, yaratıcı aklın yükselişini...
Mesela çok merak ediyorum...
Kürek yarışlarının yapılacağı Haliç için nasıl bir mimari tasarım çizerdi acaba, Murat-Melkan Tabanlıoğlu...
Ya da Fenerbahçe’den adalara doğru nasıl bir yelken parkuru?
Belki de yepyeni bir stat...
Kim bilir?
O muhteşem açılış için hangi çılgın hayalleri zorlardık?
Şunun şurasında en azından olimpik bir hayal kurardık...

Haberin Devamı

HAYALLERİMİZİN OLİMPİYATI

İstanbul için “hayallerimizin olimpiyatları”nı düzenlerdik önce...
Mesela merak ediyorum, Ayşe-Ece Kayek’ler o açılış gecesi için kim bilir nasıl giysiler tasarlardı?
Siyahtan sıçrayıp beyaza doğru yarışan renklerle...
Gökyüzü renkleri...
Biz bile kendi aramızda o güne özel bir “olimpik Hürriyet logosu” hayal etmek istedik.
Yani diyorum ki...
Bunca yıldır iki yakasından birbirimize baktığımız İstanbul için, şunun şurasında çok yakalı hayaller kurardık.
Böylece anlatırdık İstanbul’u...
Yalnızca fetih günlerinin değil, artık keşif günlerimizin İstanbul’unu anlatırdık.
Ne bileyim...
Mesela sevgili Ebru Özdemir 3. havalimanını, yalnızca bir havalimanı olarak değil...
Bir şehrin ilk sahnesi olarak da anlatırdı gelenlere...
Olimpik bir tasarımla mesela...
Senin olimpiyatın benim olimpiyatım diye değil...
“Hayallerimizin olimpiyatı” üzerine konuşurduk...
Çok merak ediyorum, mesela o gün şoförler federasyonu bir toplantı yapıp, bütün taksicilere bir olimpiyat logosu mu verirdi?...
Yoksa özel bir giysi mi?
Betûl Mardin başlı başına bir İstanbul meşalesi olurdu örneğin.
Ya da “Bir kızıl goncaya benzer dudağın” diye bir akşam, Anadoluhisarı’nın sessiz bir köşesinde
Dr. Adnan Çoban’dan dinlerdik İstanbul’u...
Teoman bir İstanbul daha söylerdi kimseye küsmeden.
Yani demem odur ki...
Aslında yalnızca ekonomik olarak bakmıyorum olimpiyatlara...
Ben olimpiyatlara...
Hayallerimize doğru başlayan bir yarışın, ruhlarımıza takacağı bir madalya olarak bakıyorum.
Ne var bunda kızacak?

Yazarın Tüm Yazıları