Kırılan hayallerinize Ankara’dan cevap var

HİLEDEN bunalmış bir gıda mühendisi olarak Nebi Gökırmak’nın şu sözü her şeyi anlamamıza yetiyor:

Haberin Devamı

Artık çocukken annemden duyduğum sütçünün süte su katması hilesini tek hile olarak bilmek istiyorum. Yapılan hilelerden o kadar bezdim ki...”

Nasıl bir bezginliktir ki bu?

Çalıştığı her yerde hile görmüş Nebi..

Çeşit, çeşit kimyasal hileler. Bunalmış, bıkmış. Doğru söylediği için de dokuz köyden kovulmuş.

Bu yüzden ben Nebi’nin bu sözünü devletin bir siren sesi gibi algılamasını isterim.

Halk sağlığı için bir SOS...

O kadar iyi anlıyorum ki onu.

Nereden mi?

Bir gece yarısı iki büklüm olan oğlum Kuzey’i acil servise zor yetiştirdiğim için iyi anlıyorum. Sabaha kadar kusmuştu. Hayatımın en acılı günlerdinden birisiydi.

Çaresiz baba. Önünde acı çeken oğlu...

Testler, idrar, kan örnekleri. Ve doktorun açıkladığı sonuç:

Gıda zehirlenmesi...”

Ne kadar basit değil mi?

Sıradan bir işkence gibi geliyor artık bize. Alıştırıldık çünkü bu teşhise...

Sonra 82 yaşındaki annemi kaldırdık hastaneye, yine bir gece yarısı...

Gıda zehirlenmesi...

Doktorlar bir de şöyle açıklıyor:

“Bu aralar çok yaygın...”

- Peki nedir yaygın olan?

Çoktan değil, azdan seçmeli olarak cevap veriyorum. Üstelik bütün şıklarda aynı cevabı veriyorum:

- Denetlenmeyen gıdalar...

İkinci soru yine aynı:

- Yaygın olan nedir?

Yine bütün şıklarda aynı cevap:

- Yaygın olan diplomalı işsizliktir... Ciddiyetsizliktir.

İki gündür halkın gıda güvenliği konusundaki en önemli teminatı üzerine yazıyorum.

Genç ve idealist gıda mühendislerini yani.

Biliyorum sorunlarınız çok.

Yalnız sizin mi?

Bütün üniversite mezunu işsiz kardeşlerimin çığlıklarını duyuyorum.

Ve önceki gün yazdıklarım nedeniyle Gıda Kontrol Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan Erol arıyor.

Makamı ve unvanı, Ankara’nın o soğuk bürokratik, takım elbiseli hali gibi görünse de,

Erol Hoca’nın sesinde o kadar sahici bir huzur vardı ki..

Anlayışlı, samimi bir ses. İyi niyetle anlattı.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, sorunlarınızı o da biliyor. Tümünü çözebiliyor mu?

Elbette hayır. Bana kendi döneminde gıda mühendisliği için yaptıklarını anlattı.

Savunmaya geçen bir bürokrat gibi değil, üniversitede gıda mühendisi yetiştirmiş, babacan bir hoca olarak konuştu.

Saygı duydum.

Peki ne çıkardın diye sorarsanız?

Özeti şu:

- Halkın gıda sağlığı ve gıda mühendislerinin işe alınması meselesi yalnızca devlet eliyle çözülemez. Bu nedenle özel sektör için yeni düzenlemeler gerekiyor.

- Tarım Bakanı’nın bu meseleyi Bakanlar Kurulu’na taşıması gerekir.

ASIL SORUN

Haberin Devamı

Ve elbette ki tek mesele gıda mühendislerinin işsizliği değil. Peş peşe açılan üniversite bölümlerinin yarattığı yoğun insan kaynağı fazlası! (Fazla mı o da tartışılır.)

Düşünün ki her siyasetçi kendi iline bir üniversite istiyor. Ve peş peşe gelen üniversiteler... Tamam öğrenciler mezun ediliyor. Peki sonra...

Sonrası yok... Yok çünkü YÖK diye duyarsız bir kurum var.

Kurum bağlamış bir zihniyetin kurumu olarak YÖK ne yapar?

Öğrencilerin varlığı üzerine kurulmuş bir YÖK, öğrencilerin üzerine çökmüş durumda.

Ortaokuldan itibaren “sınav kobayı” olarak yarıştırılan çocuk, dershanelere paralar döken aileler, üniversiteye girmek için ter döken gençler...

Yani üniversiteye girince sevinen, mezun olduğuna pişman olan çocuklar...

Sevgili arkadaşlar, Ankara’da vaziyet bu...

Siz üzerinize düşeni yaptınız.

Okudunuz. Mezun oldunuz. Şimdi çalışmak istiyorsunuz.

Ama ben devletten çok, özel sektörden bir ses bekliyorum.

TÜSİAD. Ya da TOBB, MÜSİAD gibi...

AB’den insan haklarına, demokratikleşmeden yeni anayasaya kadar her konuda açıklama yapan bu işveren kuruluşlarından bir ses, bir çözüm bekliyorum.

Çünkü bu kurumların asıl işi istihdamdır. Ve bu mesele onları doğrudan ilgilendirmektedir.

Evet bir ses bekliyorum.

Ve sizlere sabırlar diliyorum...

Yazarın Tüm Yazıları