Paylaş
Bir ürperti gelip geçti üzerimden...
Sonuçta 22 metrelik çelik bir tüpün içindeydik.
Filmlerdeki gibi. Genç subay ve astsubayların kulaklarında telsiz, müthiş bir hareket başladı.
Bir ekranda dönen radar. Diğerinde sonar. Bir başkasında harita...
Onların arasında kendimi bir film sahnesinde gibi hissettim. Meşhur 2’nci Dünya Savaşı denizaltı savaşları...
Az sonra bir anons:
“Dalış... Dalış... Dalış...”
Aman Tanrı’m...
Nasıl bir hareket. Askerler arı gibiydiler. Her biri farklı bir şey yapıyor.
Birisi ağır demir vanaları kontrol ediyor.
Bir başkası:
“140 derece kerteriz” diye bağırıyor...
O söz anında tekrar ediliyor.
Denizaltında bir söz bir kere söylenmiyor. Söylendikten sonra o sözün muhatabı, mutlak tekrar ediyor...
Ve dalıyoruz.
Denizaltı burnundan hafifçe aşağı doğru süzülmeye başlıyor.
Metrelerce iniyoruz...
2) PERİSKOPTAN HEDEFE BAKARKEN
Bir süre sonra denizaltı düzeliyor.
Periskop derinliğindeyiz.
Bu arada denizaltı üç boyutlu yönlendiriliyor, tıpkı uçak gibi...
Düzeldiğimizde bir anons:
“Atış için hazırlık...”
Silahtan sorumlu subay kovanda hazırlıkları yaparken benim gözüm periskopta...
Filmlerde sürekli gördüğümüz, komutanın hedefe baktığı ve torpidonun ilerleyişini seyrettiği o büyülü dürbün...
İzin verilince ben de periskoptan bakıyorum.
Müthiş bir şey. Karşımda hedef gemi. Dilediğince yaklaştırabiliyorsun.
Ama savaş anında periskop bu kadar uzun satıhta kalmıyor.
Çünkü...
Denizaltıcılar için en önemli slogan şu:
“Sessiz ve derinden...”
Yani “gizlilik...”
Hazırlıklar tamamlanınca Milli Savunma Bakanı Akar, “atış” komutunu veriyor.
Ve yeşil düğmeye basıyor...
3) GENÇ MÜHENDİSLER
Bu arada askerlerin arasında dolaşan bazı siviller görüyorum. 4 kişiler.
Torpido ile atış yönetim sistemini birleştiren kahraman mühendisler...
Heyecanlılar. Çünkü harcadıkları o muazzam akıl teri, şimdi test ediliyor.
Ve torpido kovandan çıkıyor. Her anı elektronik haritada takip edilip yönlendiriliyor.
Ve “Hurraaaaa...”
Hedef vuruluyor...
İşte bu anı gururla alkışlıyoruz...
Torpidoyu biz ürettik, atış yönetim kontrol sistemi bizim mühendislerin eseri...
Hayırlı olsun...
Denizaltıdan helikoptere...
4) PREVEZE KEBABININ TADI UNUTULMAZ
Ardından daha da derinlere iniyoruz. Bu sırada Bakan Akar’la sohbet ediyoruz.
Ve sonra öğle yemeği...
O daracık mutfakta aşçımız müthiş bir yemek hazırlıyor...
“Preveze kebabı”nın tadını hiç unutmayacağım.
Ve el yapımı Samsa tatlısı...
Arkadaşlar, bu denizaltılar bizler için gerçekten yaşanması çok zor yerler...
Her tarafı kablo. Ve vanalarla örülmüş, daracık, çelik bir tüp...
Düşünün ki bu askerler burada aylarca kalıyorlar.
Ama hepsine sordum.
Onlara göre denizaltı bir kader birliği. Bir aile ortamı. Ev...
Pandemi sırasında Doğu Akdeniz’de 1 yıl karaya çıkmadan görev yapan bu kahramanların kalpleri o kadar geniş ve temiz ki...
O yüzden içinde oldukları denizaltılar da gökyüzü kadar ferah geliyor onlara...
5) JET HIZIYLA ACİL TAHLİYE
Biz tam sohbet halindeyken sert bir ses denizaltı içinde yankılanıyor...
“Satıh... Satıh... Satıh...”
Vay... Vay... Vay...
Bir anda ortalık hareketleniyor. Vanalar, kablolar, kovanlar, üç dümen birden hummalı bir koşuşturma...
Ve bir bakıyoruz, denizaltının burnu havaya doğru kalkıyor.
Müthiş bir hızla yüzeye doğru yükseliyoruz...
Hani savaş filmlerinde yüzeye doğru köpüklerle çıkıp burnunu yükselttikten sonra bir balina gibi suya çarpan denizaltılar var ya...
İşte tam onu yaşıyoruz...
Heyecan ve mutluluk bir anda...
Satıhtayız...
6) İLK DENİZALTICI KOMUTAN FAHRİ KORUTÜRK’MÜŞ
Bu dalış öncesinde Gölcük’te Denizaltı Üs Komutanı Tuğamiral Hasan Çankaya ile sohbet ediyorum...
Amiral Çankaya o kadar güzel şeyler anlattı ki...
Denizaltıcıların nasıl bir gelenek sahibi olduğunu gördüm.
Daha girişte tüm denizaltıcı komutanların tek tek isimleri var.
Abdülhamit’ten bu yana tüm denizaltıcı komutanlar...
Bir baktım, orada eski cumhurbaşkanlarından Fahri Korutürk’ün fotoğrafı var...
Meğerse kendisi ilk denizaltıcı kuvvet komutanıymış.
Amiral Çankaya’nın makam odası da aslında bir müze...
1960’ta kızağa çekilen bir geminin iç malzemelerinden dizayn edilmiş.
Tam bir tarih.
Mesela benim oturduğum koltukta Korutürk de oturmuş.
Evet arkadaşlar, geçen hafta müthiş bir deneyim yaşadım.
Şaka bir yana...
Bir denizaltıyla dalmadığım kalmıştı.
Paraşüt, yamaç paraşütü, planör. Balon... Mağara dalışı.
Cebelitarık’tan yelkenle okyanusa açılma...
Ve şimdi Preveze Denizaltısı’yla “sessiz ve derinden” bir atışlı dalış...
Bu dalışta Deniz Kuvvetlerimizle gurur duydum...
Tertemiz yürekli pırıl pırıl kahramanlar tanıdım...
Ukrayna’da olanları görünce insan onlara daha bir sıkı sarılıyor...
İyi pazarlar...
Paylaş