Paylaş
İki akademisyen... İki siyasetçi... İki dışişleri bakanı...
Birbirine zıt iki zihniyet.
Birisi diğerinin sürekli muhalifi iki siyasi bakış...
İşte böyle bir zıtlıkta, soru şu:
- Aynı hayalin izini sürebilirler mi? Aynı maceranın peşine düşebilirler mi?
Bu sorular birkaç hafta önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile sohbet ederken düştü not defterime.
Siyasetin gündelik virajlarından, sloganlara ayarlı ayak oyunlarından çok uzağa bir hayal çizerken, Davutoğlu dedi ki:
“Aslında bir kitap yazmak istiyorum. Adı, Kadim’den Küresele”.
Evet; kadimden küresele.
Bu iki kavram beni öylesine yakaladı ki...
Bir tarihin, gelecekle nasıl buluşabileceğini anlatan bir denklem gibi..
Ya da her şeyi açıklayan iki element. Toprakla su gibi...
Yitirilmiş zamanın peşindeki kâşifler gibi çekti aldı beni güncelden.
O ana kadar anlatılan, Arap baharı, Ermeni meselesi, bitmeyen Kıbrıs sorunu silindi gitti.
Ve 3 saatlik sohbetten geriye yalnızca Kadim ve Küresel kaldı.
Belli ki, henüz yazılmamış o kitabın ufuklarında, bir halkın kendi tarihinin basamaklarını kullanarak, geleceğindeki küresele nasıl tırmanabileceği sorgulanıyor.
Bunun için de yeni kavramlar ortaya atıyor Davutoğlu.
Mesela şu an içinde çırpındığımız kimlik tartışması için, “tarihdaşlık” kavramını getiriyor.
Aynı tarihten gelenlerin birbirinin kimliğine tarihsel bir saygı duyması gibi...
Bu topaklarda yaşayan Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Ermenilerin, Alevilerin, Sünnilerin, Süryanilerin, Zazaların, Arnavutların, Çerkezlerin tarihidir bu...
Saygı ve özgürlük tarihi.
Tanzimat’la Osmanlı kimliği; Cumhuriyetle ulus kimlik...
Ve şimdi; içselleştirici bir kimlik gelişmeli. Sosyal bir kimlik. Tarihdaşlık kimliği.
Davutoğlu’nun ortaya attığı bu kimlik kavramı önemlidir. Belki de sorunların çözüm şifresidir.
O hayale gelince; şu cümleyle özetleyebilirim...
“Özgürlükleri, demokrasiyi Avrupa yolunda, ticareti ve ekonomiyi, Asya’ya doğru İpek Yolu’nda bulacağız... Böyle olursa 2050’de Avrupa’da iki güçlü ülke olur. Almanya ve Türkiye.”
İSMAİL CEM YAŞASAYDI
Şimdi karşı kıyıdaki “küresel kâşife” geliyorum.
İsmail Cem...
Avrupa-Asya ve Afrika ekseninde yazdıkları... Ve bu eksende iki hedef veriyor Cem: özgürlükler olarak Avrupa, ekonomi olarak Asya rotası.
Son görüşmemizde Dışişleri Bakanlığı konutunda bu hayalini anlatmıştı Cem...
Yüzlerce yıl önce İpek Yolu’ndan yürümüş bir kültürün, şimdi Avrupa’nın özgürlükler yolunda nasıl tıkanıp kaldığını sorgularken konuşmuştuk.
Şimdi bakıyorum da, İsmail Cem gibi bir vizyona ihtiyacı var sol siyasetin.
Yani iktidarın yaptıklarına karşı sürekli olarak, “Arkasında şu var”, “gizli gündem” diyen bir “kuşku muhalefeti”nden “vizyoner muhalefete” geçen ve küreseli arayan bir zihniyetten söz ediyorum. Ve işte bu yüzden soruyorum...
Eğer Cem yaşasaydı... Siyasetin “muhafazakâr kıyıları”ndan küresel okyanuslara doğru “zihinsel keşifler” yapmaya çalışan Davutoğlu ile bunları acaba hangi kadim zeminde konuşurdu?
Türkiye-Asya-Avrupa.
Biri muhafazakâr, diğeri sosyal demokrat iki dışişleri bakanı...
Aynı kadim maceranın, aynı küresel ufkun izinde buluşmuşlar...
Türkiye’nin insanlık takvimindeki rotasına akıl teri döken iki bakan...
Evet belki de bugün özgürlük ve demokrasi için buna ihtiyacımız var.
Karşı kıyılardan birbirine doğru açılıp bu küresel hayalleri “gündelik siyasetten” ayıracak isimlere ve ufuklara ihtiyacımız var.
İsmail Cem’in elvedası iki cümleydi:
“Kavgayla bir şey çözülmüyor. Size güveniyorum.”
Allah rahmet eylesin. Özledim o kibar ama cesur sesi.
Paylaş