Paylaş
İşte yine açık açık yazıyorum.
- Hizmet yerine hamaset yaparsan İzmir’deki oyların gibi erirsin, tükenirsin arkadaş.
Bu sözüm, kalbi Mustafa Kemal ve bayrak aşkıyla dolu olan İzmirli kardeşime değil.
Bu sözüm İzmir’in o masum memleket evlatlarına değil.
Bu sözüm o aşkı yıllardır hamasetle kullananlara.
İşte onlara diyorum ki:
- Bugüne kadar ne çektiysek, törenlerin, nutukların arkasına geçip, Kurtuluş Savaşı’nın anılarıyla beslenen hamaset tüccarlarından çektik.
Ve işte yine bir 9 Eylül günü...
Diyorum ki:
- Hizmet eğer aşkla yapılırsa, en büyük insan severliktir.
- Hizmet aşkla buluşursa en büyük vatanseverliktir.
Neden mi? Anlatayım:
Demokrasinin ve siyasetin en güzel ve en şeffaf tarafı şudur:
- Hizmeti yapar, oyu istersin... Bu halkın sandıktaki sesidir.
- Makuldür. Hizmet eden oy ister. Doğaldır...
Ama bunun bir de başka boyutu vardır:
- Eğer hizmeti aşkla yaparsan yalnızca sandıkların oyunu değil...
- Eğer hizmeti aşkla buluşturursan yalnızca seçmenlerin oyunu değil...
- Hizmeti aşkla yaparsan, gönüllerin oyunu alırsın.
Ve işte asıl o zaman, siyasetin üstüne çıkıp kalıcı olursun.
Yaptığın hizmet aşkla buluştuğu için halkın sandık başındaki hafızasına değil, “gönül hafızasına” kaydolursun...
Şimdi gelelim gerçeklere...
Dün baktım. İzmir’in kurtuluşu için büyükşehir belediyesi bayrak seferberliği ilan etmiş. Her yer Mustafa Kemal afişi... Sokaklar ay-yıldız...
Bravo... Alkışlıyorum. Gönülden kutluyorum...
Ama meselenin bir de öteki boyutu var.
O afişleri İzmir’in üzerinden kaldırın bakalım, geriye ne kalıyor?
Bütün mazlum halklara bağımsızlık bayrağı olmuş Mustafa Kemal’in bu millete yaptığı hizmeti yalnızca törenlerde hatırlayanlara sorun bakalım...
“Peki siz ne yaptınız arkadaş?”
Cevaplar acı oluyor:
- İzmir’in çukurlardan geçilmeyen yolları.
- Bitmeyen metrosu...
- Giderek dünyadan kopan fuarı...
- Türkiye ekonomisinden uzaklaşan iş dünyası...
- Bir türlü gerçekleşemeyen kentsel dönüşüm.
- 8 yıldır ihalesi tamamlanamayan teleferik.
- Bir türlü insana açılamayan ve kentle buluşamayan deniz...
Bunlar kalıyor işte.
Alın bakın son yıllardaki seçim oranlarına...
İzmir’de sürekli oy kaybeden bir CHP var. Oy artıran bir AK Parti var...
Bugün aradaki fark 3 puandır artık. Evet 3 puan. Yüzde 37 ve yüzde 46.. Gerçek budur.
Arkadaş sen bırak hamaseti...
Töreni, nutuk atmayı bırak...
Elbette kurtuluş tarihimize sahip çıkacağız. Ama sen her kurtuluş gününde, İzmir’de Yunan bayrağını, Adana’da Fransız bayrağını indirip ayaklar altına alırken
“sözde Fransız, Yunan ve İtalyan askerlerini” kovalarsan olmuyor.
Afişleri kaldırınca altından ne çıkıyor sen ona bak...
Mesela, Elazığ’dan, Van kıyılarından, Erzincan’dan Karadeniz’e kadar yapılan otoyolları ne yapacaksın?
7 milyar dolarlık İstanbul-İzmir otoyolunu nasıl anlatacaksın?
3.1 milyar liralık finansmanla, yerin 40 metre altında, 22 km uzunluğundaki Kadıköy-Kartal metrosunu ne yapacaksın?
Tamam, bir tek cepheden bakıp hakaret edebilirsin...
Ama olmuyor işte.
Gönül oyları kalıcı oluyor dedim ya...
İster kız, ister karşı cephe ol. Gerçeğe karşı kör ol. Ama değiştiremezsin. Üç seçimde sürekli oy artırmak ancak hizmet aşkıyla olur ki, kalıcı dediğim de budur zaten.
Sen afişlerden, törenlerden, hamasetten kafanı kaldırabilirsen...
Asıl buna bak...
Ve en önemlisi, tam 1 yıl sonra bir yerel seçim var.
Ama 2013 yalnızca bir yerel seçim değildir.
Neden mi?
Onun da cevabı yarın...
Paylaş