Paylaş
Gemi tekrar bağlanıyor. Yolcularda bir panik. Şaşkınlık...
Kaptan, liman yetkililerine soruyor:
“Neden durdurdunuz. Bir sıkıntı mı var?”
Cevap:
“Bize sunduğunuz harita geçerli değildir...”
Bu defa kaptan şaşkın...
“Nasıl olur? Bize Türk Devleti’nin verdiği resmi haritadır bu” diyor...
Yunan yetkili masaya bir harita koyarak şöyle diyor:
“Hayır, geçerli olan harita budur.”
DİPLOMATİK KRİZ
Olay büyüyor. Geminin işletmeci şirketi durumu Ankara’ya bildiriyor. Ulaştırma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı devreye giriyor.
Bu sırada işletmeci şirket 122 yolcuyu otellere yerleştirmek zorunda kalıyor.
Peki, bu karmaşa neden?
Anlatayım...
Adalar arasında çalışan gemiler denizde meydana gelebilecek kazalarla ilgili olarak hangi devletin müdahale edeceği konusunda alanların sınırlarını belirleyen bir harita sunarlar. Yunan yetkilileri bu haritayı 14 gün içinde onaylarlar.
Türkiye bu tür gemiler için bir harita veriyor.
Ve Rodos’tan ayrılan gemi, Türkiye’nin verdiği bu haritayı Yunan yetkililere sunuyor....
Ama Yunan tarafı bu haritayı kabul etmiyor.
İşletmeci şirket, “Bu benim devletimin verdiği resmi haritadır” dese de dinletemiyor.
Yani konu yine dönüp dolaşıp dün yazdığım “Ege’deki harita krizi”ne geliyor.
(https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/fatih-cekirge/iste-o-taciz-atesinin-perde-arkasi-4206269)
Yunanların verdiği haritaya bakarsanız kırmızı renkle çizilen sınır neredeyse İzmir’e dayanmış, Marmaris’in, Kaş’ın içine giriyor.
İşte dün anlatmak istediğim çatışmanın ve tacizin gerçek hayattaki karşılığı budur.
122 yolcu iki gün beklemek zorunda kalmıştır. Türk gemisi iki gün seferden uzak kalmıştır.
İşletmeci şirket 122 yolcunun giderlerini karşılamak zorunda kalmıştır...
Türkiye’nin defalarca yaptığı “Gelin konuşalım” çağrısı yine sonuçsuz kalmıştır...
İstikşafi görüşmeler yine ortada kalmıştır...
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Atina ziyaretinde, Başbakan Miçotakis’in Bakan Çavuşoğlu’nu Girit’teki evine yaptığı samimi davet yine unutulmuştur.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Yunan Savunma Bakanı’na adıyla hitap ederek:
“Niko, ya sen gel ya da çağır ben geleyim, bu konuları uzmanlarına konuşturalım” çağrısı yine sonuçsuz kalmıştır.
Barış içindeki Ege hayalimiz bir türlü gerçekleşmiyor.
İşte buna üzülüyorum...
TERÖR DOSYALARI NATO MASASINDA
NATO toplantısına giden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun çantasında bazı belgeler var...
Yıllardır Türk istihbaratının gizli-açık kaynaklardan raporladığı olaylar.
Yani...
İsveç başta olmak üzere bazı kuzey ülkelerinde PKK/YPG terör örgütüne verilen destekler.
Dün, bütün gün öyle bir haber trafiği yaşıyoruz ki...
Her şey net olarak görünüyor.
Örneğin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasından hemen sonra İsveç’in PKK/YPG’ye verdiği desteğin örnekleri bir haber olarak geçiyor.
ÖRNEK1: “Geçmişte İsveç Savunma Bakanı Peter Hultqvist örgütün sözde yöneticileri ile toplantı yaptı, PKK/YPG’ye desteği arttırma sözü verdi...”
ÖRNEK 2: “İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde’nin, teröristler ile fotoğraf vermesi büyük tepki çekti.”
Ardından İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde bir açıklama yapıyor:
“PKK’nın bir terör örgütü olduğuna inanıyoruz.”
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu PKK/YPG’ye verilen desteği açık açık vurguluyor... Ve NATO’nun müttefiklik ruhuna aykırı olduğunu söylüyor.
Ardından Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’dan bir açıklama:
“İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılması konusunda kapıyı kapatmadık...”
TÜRKİYE’NİN FIRSATI
Bütün bu haber trafiğinin anlattığı gerçek şudur:
- Türkiye diyor ki: “Eğer benimle müttefik olacaksan teröre desteği kes... Müttefiklik bunu gerektirir.”
Sonuç olarak Türkiye, diplomasinin en temel kuralı olan “Elindeki kozu zamanında kullan” kuralını uygulamaktadır.
İsveç Dışişleri Bakanı’nın “PKK’nın terör örgütü olduğuna inanıyoruz” sözü bu anlamda önemlidir.
Önemlidir ancak yeterli değildir.
Ankara bazı adımlar atılmasını bekleyecektir.
Örneğin, o ülkelerde resmi olarak açılan ofisler, banka hesapları, fonlar, dernekler konusunda bir dizi beklenti olacaktır.
Paylaş