Paylaş
Odasına giren kişi ısrarla şöyle diyordu:
“Ehliyet için sağlık raporu istiyorum.”
Dr. Kirişçi evrakına baktı. Bilgisayardan kontrol etti.
“Siz yanlış sağlık merkezine gelmişsiniz. Ben veremem” dedi.
İşte bu fotoğraf...
Dr. Kirişçi’nin bu sözünden sonra çekildi.
Burası İzmir Gaziemir 6 No’lu Sağlık Ocağı’dır.
Ve bir doktor yaralanmıştır.
Özetle...
Sağlık raporu isteyen saldırgan kafa atıp yumrukladığı doktoru orada bırakıp kaçtı.
Peki sonra ne oldu?
Ajanslar önceki gün “Saldırgan Adana’da yakalandı” diye bir haber geçti.
Çok merak ettim.
Aradan bir süre geçtikten sonra dün Hürriyet’in Çukurova Temsilcisi Erdal Fernengiz’e sordum:
“Erdal Bey, İzmir Gaziemir’de doktora kafa atıp yumruklayan saldırgan ne oldu? Tutuklandı mı.”
Adana temsilcimiz boşa konuşmaz:
“Sağlam bilgi için bir araştırayım” dedi.
2 saat sonra aradı:
“Burada böyle bir kayıt yok. Ne emniyette, ne Tabipler Odası’nda... Ama sonra öğrendim ki serbest kalmış...”
İşte budur arkadaşlar...
Sen yıllarca oku, doktor ol. Mecburi hizmete git. Millete derman olmaya çalış. Sonra magandanın biri “Vay sen bana nasıl ehliyet için rapor vermezsin” diye saldırsın... Kafa yumruk girsin...
Evet arkadaşlar...
Adam doktora vurmuş, kafa atmış, saldırmış kaçmış...
Ve serbest kalmış... O saldırgan eğer başka bir yerde yakalanmadıysa...
Dün yüzlerce okurdan gelen şu cümle gerçektir:
“Doktora, sağlık görevlisine saldıranlara bir ceza olmuyor. Yapanın yanında kalıyor.”
Ve şu soru:
- Ehliyet sağlık raporu için bu terörü yaratan kişi, acaba ehliyet alsa kim bilir trafikte neler yapar? Nasıl bir dehşet saçar?
Dün bunun gibi onlarca saldırıyı yazdım.
Doktorlardan, eczacılardan çok mesaj aldım.
Hele birisi var ki bu da başka bir mesajdır.
Anadolu’da görev yapan bir “göz doktoru”nun, “Fatih Abi...” diye başladığı mesajındaki şu cümle içimi yaktı:
“İngiltere’de bulunan Royal College of Surgeons tarafından üyeliğe kabul edildim, 16. yüzyıldan bu yana faaliyetlerini sürdüren Kraliyet Akademisi bana bir mail gönderdi ve kabul törenine davet edildim. Bunu söylemeye utanıyorum ama gidecek param yok! Edinburgh’daki tören için ilgili konsolosluğumuza yazdım, yardım istedim. Haber bekliyorum.”
Arkadaşlar, bu çocuklar, bu doktorlar kolay yetişmiyor.
Mesela bu genç doktorumuz dünyanın en önemli sınavlarından, programlarından geçmiş ve uluslararası bir kariyer kazanmış. O nedenle davet ediliyor.
Ve biz onları savunmasız bırakıyoruz.
Ve en değerlisi de mektubun sonundaki şu sözdür:
“Biz ülkemizi seviyoruz. İnsanlarımıza hizmet etmek bizim sevdamız. Ama küçük ilçelerde döner sermaye işlemiyor... ‘Geçinemiyoruz...”
VE BİR BAŞKA MESAJ:
“Bize öyle davranıyorlar ki... Sürekli ‘Devlet memurusun yapmak zorundasın’ diyorlar. Devletin memuru olmak suç mudur? Oysa biz memurluğun ötesinde, her hastayla hastalığını yaşıyoruz, ameliyatını geçiriyoruz... Ameliyat sonrası iyileşme döneminde o iyileştikçe biz de iyileşiyoruz ve bunu her gün yaşıyoruz.”
ECZANELER
Bir de eczacılarımızdan gelen mesajlar var. Gece nöbetlerinde can güvenliği olmadığını yazıyorlar. Kapılarını demirden parmaklıkla yapanlar var. Hasta gelince önce reçetesini göstermesini istiyorlarmış...
SAYIN BAKANLAR
Ben aldığım yüzlerce mesajdan sonra üç şeyi düşündüm:
1) Sağlık ocaklarına ve nöbetçi eczanelere mahalle karakolundan polis koruması olabilir mi?
2) Caydırıcılık açısından, görev başındaki doktora, hemşireye, sağlık çalışanlarına saldıranlara uygulanan cezalar gözden geçirilebilir mi?
3) Şu döner sermaye meselesi iyileştirilebilir mi?
PROFİLCİ POLİSLER
Seri katil filmlerinde görürdük.
Katilin iç dünyasını, psikolojisini, tavırlarını ve atacağı adımları analiz eden özel polisler...
“Profil uzmanları”...
Dün İstanbul Havaalanı’nda ortaya çıkan sıradan bir “sahtecilik” haberinde gördüm.
Haber şöyle diyordu:
“Emniyet’in profil uygulamasında 34 sahte pasaport ve Schengen vizesi yakalandı...”
Peki nedir bu “profil uygulaması”?
Araştırdım...
Evet aynen o seri katil filmlerinde olduğu gibi bizim polis teşkilatında da yeni bir polis görevi oluşmuş...
“Profilci polisler”...
Olay şu:
Önceki gün İstanbul Havaalanı’na “seçici” olan polisler gönderildi... Yani profilciler...
Gelip geçen yolcuları izleyen “seçiciler” bazılarını işaret ettiler.
Çünkü onların, mimiklerine, duruşlarına, yürüyüşlerine, polis kontrolü öncesindeki hareketlerine, pasaportları verirkenki yüz ifadelerine bakıyorlardı. Böyle eğitim almışlardı. İnsan eğilimlerini analiz ediyorlardı...
İşte o profilciler işaret etti. Ve haber şöyle gelişti:
“Sahte belgelerle İstanbul’dan Fransa’ya gitmek isteyen 32’si Türk, 2’si yabancı uyruklu 34 yolcu yakalandı. 23 adet sahte oturum belgesi, 10 adet sahte Schengen vizesi ve bir adet sahte pasaport ele geçirildi”.
İnsanı potansiyel suçlu gibi görüp saatlerce kuyruklarda bekleten bir sistemden, eğitim almış “profilci seçici”lere geçmek önemli bir gelişme...
BU ZEHRİ KESMEK İÇİN OCAK AYINI NİYE BEKLİYORSUN
Afşin Elbistan santralının yetkilisi ben olsam...
Şöyle derdim:
“Artık milletimi zehirlemek istemiyorum. Çevre Bakanlığı’nın verdiği ocak ayı süresini beklemeden kapatıyorum...”
Diğer santrallar için de söylüyorum:
Niye ve neyi bekliyorsunuz arkadaşlar.
Üç kuruş daha fazla için mi?
Son güne kadar zehir mi?
Beklemeyin artık. Durdurun şu zehri...
Paylaş